Ana içeriğe atla

Farz Namazı İade ve Kaza Etmek

 


Farz Namazı İade ve Kaza Etmek

Farz namazlardan birini kıldığı halde, bir eksiklikten veya edeplerine riayetsizlikten dolayı yeniden kılmaya namazı iade etmek denir. Bu müs-tehabdır. Meselâ öğle namazını tek başına kıldıktan sonra, cemaatle tekrar kılmak sünnettir. Farz olan, kişinin ilk kıldığı namazdır, ikinci kez kıldığı namaz ise nafile olarak defterine kaydedilir.

Hz. Peygamber sabah namazını kıldıktan sonra, namazı cemaatle kılmayan iki kişi görünce 'Neden bizimle beraber kılmadınız?' diye sordu. 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz daha önce konakladığımız yerde namazımızı kıldık' diye cevap verdiler. Hz. Peygamber 'Sakın böyle yapmayın. Cemaatle beraber namazınızı tekrar kılın. Çünkü daha önce kıldığınız namaz sizin için nafile olur' dedi.[28]

İlk kılinan namazda eksiklik veya âdaba riayetsizlik yoksa, kılacağı namaz da ilk kılınandan daha faziletli olmayacaksa, onu iade etmek (tekrar kılmak) sünnet değildir.

Vakti çıktıktan veya bir rekât yetişmeyecek kadar kalan zamanda kılınan namaza kaza denir. Eğer bir rekât sığacak kadar zaman varsa, o vakitte kılman namaz kaza değil, edadır. Nitekim bunu daha önce be­lirtmiştik.

Bütün mezheplerin cumhur uleması, namazı unutarak veya kasden terkeden bir kimsenin onları kaza etmesi gerektiğinde ittifak etmişlerdir. Ancak kişi unutkanlık veya uyku nedeniyle kılamamışsa günahkâr olmaz ve hemen kaza etmesi de vacib değildir-, istediği zaman kaza edebilir. Özürsüz olarak namazı terkeden bir kimse ise hem günahkâr olur, hem de ilk fırsatta namazını kaza etmek mecburiyetindedir. Terkedilen bir na­mazın kaza edilmesinin farz olduğunun delili şu hadîstir:

Kim bir namazı (kılmayı) unutursa veya uykuya dalıp kılmazsa, onu, hatırladığında kılsın. Onun bundan başka kefareti yoktur.[29]  .

Hz. Peygamber'in 'Onun bundan başka kefareti yoktur' sözü, sayısı ne kadar olursa olsun, ne zaman terkedilmiş olursa olsun geçmiş namaz­ların kaza edilmesi gerektiğine delâlet eder.


_______________________________

[28] Tirmizî/219

[29] Buharî/572; Müslim/684 ve başka muhaddisler


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...