Ana içeriğe atla

KUR'AN-I KERİM DEĞİŞMEDEN DEĞİŞTİRİR



Allah Teala Cibril (as) vasıtasıyla, Resulullah'a gönderdiği Kuran, hayata müdahildir. Şekillenmek veya teşekkül için değil, şekil vermek teşkil için gelmiştir. "Etkin tarih" içinde teşşekkül eden vahiy tasavvurunda, ilmi ilahinin muattal addedilmesi, insan bilgisinin ilmi ilahiden üstün kabul edilmesi vardır. Halbuki O'un ilmi her şeyi kuşatmıştır. Bugün için ne ifade ediyorsa yarında onu ifade eder. O daima ve kesintisiz etkindir. Her an bir etkinlikte bulunur.
Bu çerçevede cahiliye devri hukukuyla İslam hukukunun münasebetini yalnış okuyup, çarpık yorumlayanlara ise şunu söylemek gerekir: Allah Teala, belli aralıklarla fakat sürekli olarak yeryüzüne müdahale etmiştir. Bu müdahalelerde muhattaplar farklı olmakla birlikte, özde insanların ortak buluşma alanı ve hayati ihtiyaçları gözetilmiştir. Bundan dolayı bütün dinlerin genel adı İslam, bağlıları ise Müslümandır. İlahi, evrensel ve halidi olma özelliğine sahip bu müdahalenin son halkasında ise İslam Dini vardır.

Tarihi olmayı aşan, muayyen bir coğrafya ve muayyen bir topluma sığmayan evrensel İslami Kültür, nebevilik özelliği ile muharref bir surete cahiliye devrinde de yaşamakta idi. Bu yüzden, arapların hayatında önceki peygamberlerin şeriatlarında belirgin izler vardı. Kuran ı Kerim, ibka, ihya, ilga ve inşa ameliyeleri ile hayatı yeniden düzenledi. Yani bünyesinde bir çok yanlışla birlikte evrensel ve nebevi kültürün de kodlarını taşıyan hayatı, öz-posa ayrımına tabi tuttu. Doğruları alığ yanlışları fideliğine iade etti. Eğer Ebu Zeyd gibilerin Kuran ı kültür içinde teşekkül ettiği hezeyanı doğru olsaydı arap müşrikler Kuran'dan hoşnut olurlardı. Halbuki onlar, Kuran'ı kendi kültürlerinin ortadan kaldırıcısı olarak görüyorlar ve onun ilerleyişine mani olabilmek için küfür geleneklerine (atalar dini) bağlı kalmada ısrar ediyorlardı. 

Bütün gerçekler ayın ondördü gibi zahirlen, oryantalizmin buyurgan aklıyla Kur'an'a saldırmanın neresinde iyi niyet olabilir ki, modernizmi bütün mevcudiyetiyle küfür fideliğine isnad eden ulema taassupla itham edilmektedir. Kur'an'ı muradı ilahi çerçevesinde anlayabilmek için, mutasıp olarak itham edilen ulemanın perspektifine sahip olmak gerekir. Ancak bu perspektife sahip olanlar, Kur'an'ı Kerim'deki bazı hükümlerin niçin yedinci asrın hakim kültürü ile kısmen örtüştüğünü kolayca idrak edebilecek; bu örtüşmenin, Kur'an'ın insaniliğine değil, ilahi ve halidi oluşuna işaret ettiğini görecektir. Nitekim Kur'an'ın nazil olduğu dönemde hicazda hâlâ Hz. İbrahim'den (as) kalma hatıralar yaşıyordu. Örneğin, Her Peygamber gibi Hz. İbrahim'in (as) kaynağı da vahiy idi, Peygamberimizin kaynağı da vahiy olduğuna göre hac gibi insanın kulluğunu amaçlayan bir ibadete iki Peygamberin şeriatının birbirine benzemeleri, vahyin zarfından olan halidiliğin bir gereğidir. Bütün bunlardan sonra İslam'ın haccı ya da başka bir ibadeti belli değişikliklerle kabul etmesini kültürden etkilenme olarak değerlendirmek mümkün müdür? 

''Şey'' olma özelliğine sahip her şey görsel ve kurumsal yönünü vahye borçludur. Eğer Allah'u Teala Peygamberlerini göndermemiş olsaydı, insanlar değil medeniyetin en büyük icadı olan tekerleği bulmak, yemek yemek için ağızlarının yolunu bile bulamazlardı. Bu kıyastan hareketle; medeniyetin kaynağına inersek orada vahyi görürüz. Cemiyete hakim olan hurafeler ise vahiy doğrusuna bakılarak oluşturulan yanlışlardır. Hz. İbrahim'den, Hz. İsa'dan kalan sünnetlerin sahihlerinin Kur'an'ın münderecatında yer almaları Kur'an'ın vahiy olduğunu tasdik eder. Çünkü bütün Peygamberler Allah'ın Resulleri idi. Ve evrensel hakikatleri tebliğ ediyorlardı. Dolayısıyla temelde söylediklerinin aynı olması bir zorunluluktur. Bütün bunlardan sonra Nasr Hamid Ebû Zeyd ve gibilerinin edilgen Kur'an tasavvurunun ne kadar sığ ve basit olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Kur'an günümüzde ''edilgen'' değil, ''etken'' olmalıdır.


İHSAN ŞENOCAK: KUR'AN'I KERİM MÜDÂFAASI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

KUR'AN'DA EVREN, YARATILIŞI VE KANUNLARI

Kur'an'ı inceleyen bir kimsenin göz önünde bulundurması gereken bir husus: Kur'an'da yer alan kimi ayetlerdeki evrenin yaratılışı, kanun ve sahnelerine ilişkin işaretler, yüce Allah'ın azametine, egemenliğinin sınırsız genişliğine, sanatının incelik, eşsizlik ve takdirine, her şeyi kuşatmasına, kudretine ve tedbirine dinleyicilerin dikkatini çekmeyi hedeflemiştir. Davetin ana hedeflerinden Yüce Allah'ın varlığının vücubunu, en mükemmel sıfatlarla nitelenmesini, her türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu; çoluk-çocuğa, ortağa, yardıma ihtiyacının olmadığını; Rablik ve ulûhiyette bir ve tek olduğuna; sadece bir tek kendisinin, önünde boyun eğilmeye,ibadet edilmeye, yönelmeye, yakarışa ve mutlak tasarrufa layık olduğuna; ilminin büyük küçük her şeyi kuşattığına; evrenin, Onun hikmetinin gerektirdiği kanunlar çerçevesinde yaratılışındaki ulu ve yüce hikmetine dikkatleri çekmeyi vedesteklemeyi hedeflemiştir. Sonra Allah, korku ve heybetini dinleyicilerin kalplerine ser...

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...