Ana içeriğe atla

İMAN

İman Allahü Teala'nın gönderdiği semavi hükümleri kalp ile kati surette tasdik etmektir. İmanın 6 rüknü vardır. Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahiret gününü, kaderi bilip onlara kalben inanmaktır.

 ALLAH'A İMAN

Allah'a iman Allah'ı bilip ona inanmak varlığını birliğini bütün Kemal sıfatlarıyla muttasıf ve eksik sıfatlardan münezzeh olduğunu kabul etmektir.

Allah'ı bilmek en büyük saadettir 

Allah'ın varlığına ve birliğine inanan iyilik edeni mükafatsız, kötülük yapanı da cezasız bırakmayacağını ve adaletini icra etmek için ahiret alemini yarattığını kabul eden kişi Saadet ve huzur içindedir. Bunun için ebedî âleme açılan kabir kapısından da korkmaz. belki o kendisi için bir sevinç kaynağıdır fakat Allah'ı tanımayan insan, servet, konfor, makam ve evlat gibi refah ve saadet vesileleri telakki edilen bütün esbaba sahip de olsa mutlu değildir. Kabir ve ölüm düşüncesi her an kalbini kurcalayıp kendisine ızdırap ve azap vermektedir.

Allah'ı bilmek için en güzel vasıta akıldır. Her uzvun vazifesi vardır. Gözün vazifesi görmek ise aklında vazifesi düşünmek ve anlamaya çalışmaktır. Beşerin aklı düşünmezse hayat felce uğrar. Bunun için cenabı hak insanı düşünmeye davet edip buyuruyor ki, de ki bakın göklerde ve yerde neler var. (Yunus-101) 

Düşünen insan kendisini ihata eden varlığa bakar. Nereden geldiğini kimin tarafından yaratıldığını hakiki sahibinin kim olduğunu araştırır ve onu bulmaya çalışır. Bir binanın kendi kendine var olması mümkün olmadığı gibi varlık binasının da kendi kendisine var olması mümkün değildir. Mutlaka bir halıkı vardır. Bir bedeviye Allah'ın varlığını ne ile ispat edebilirsin diye sorduklarında, şöyle demiştir dışkı deveye ayak izleri yürüyüşe delalet eder de burçlarla süslenmiş gökyüzü ve etraflı yeryüzü Latif ve bir olan Allah'a delalet etmez mi? 

Evet yeryüzü ve onun insanı, hayvanı, bitkisi, camidi, sema ve onun güneşi, ayı, yıldızları ve bütün bunların ince ve ölçülü nizamları Allah'ın varlığına, birliğine ve bütün kemal sıfatlarına açıkça delalet ederler.

 Allah'ın sıfatları

 Allah'ın üç çeşit sıfatı vardır.

A)Sıfatı Selbiye 

B) Sıfatı Subutiye 

C) Sıfatı Esma

 Sıfatı Selbiye 

Sıfatı selbiye cenabı Allah'a yakışmayan ve eksikliği ifade eden hallerden Allah'ı tenzih eden sıfatlardır. Bunlarda altıdır.

1) Vahdaniyet: Cenabı Allah'ın zat sıfatı ve efalinde bir olmasıdır. Zatın da bir olması demek zat-ı parçalardan mürekkep olmayıp mülkünde ortağı bulunmamasıdır. Cenabı hak buyuruyor ki De ki O Allah birdir. (İhlas 1.)

 Sıfatında bir olmak demek hiçbir kimsenin sıfatının Allah'ın sıfatına benzememesidir. 

Efalında bir olmak demek cenabı Allah'ın her şeyin harika olduğundan dünyada cari olan bütün fiiller onundur. Hiçbir kimsenin fiili yoktur insanların da ancak kesbi vardır. Hristiyanlık akidesi her ne kadar aslında semavi ise de tahrife uğradığından insanlar tarafından vazedilen inançlar halini almış ve İslam'ın kabul ettiği vahdaniyeti ortadan kaldırmıştır.  Onların akidesine göre Allah baba oğul ve kutsal ruhtan ibarettir. Her biri ayrı ayrı ve diğerinden müstakil olmakla beraber, Allah her üçünden mürekkeptir. Hristiyanlardan biri şöyle diyor. O ilahtır ilahın oğludur ve ruhtur üçüde bir olup bölünmez.

 Üçlü akidesi teslis hıristiyanlıkta bulunduğu gibi bırahma dininde de bulunur. Onlara göre kâinatı yaratan zat önce Brahmam sonra Vişno sonra da Sivo ile birleşmiş ve üçünün birleşmesiyle asıl ilah meydana gelmiştir. Budistler vişnunun alemi günahlardan kurtarmak için bazı cisimler ile birleştiğini ve dokuzuncu defa da Buda'ya hulül ettiğini iddia ederler. 

2) Kıdem: Cenabı Allah'ın varlığının başlangıcı olmaması yani ezeli olması demektir. Bunun zıttı sonradan olmaktır. Cenabı Allah kıdem sıfatı ile muttasıf olduğundan varlığı için bir başlangıç olamaz geçmiş zamanın en münteha noktasına kadar uzansak yine de mevcut olmadığı bir zamanı tasavvur edemeyiz. 

3) Beka: Varlığı için sonu olmamasıdır. Bunun zıttı yok olmaktır. Cenabı Allah ezeli olduğu gibi ebedidir de varlığı için nihayet yoktur gelecekte mevcut olmayacağı bir zaman tasavvur edilemez. Evvel de o ahir de odur. (hadid 3 )

4) Muhalefetün lil havadis: Sonradan var edilmiş olan şeylere muhalif olması yaratıkların hiçbirine benzememesidir. Yaratıklar birbirine benzeyebilirler ve başka başka şekillerde olabilirler. Fakat Cenabı Allah yarattıklarından hiçbirisine benzemez. O insanın hatırına gelen her şeyin ve suretin dışındadır. şekil ve suretten münezzehtir Kur'an-ı Kerim buyuruyor ki: 

Onun misli gibi hiçbir şey yoktur. (şura 11) Alim, Kerim ve Rahim gibi Cenabı Allah'ın bazı vasıfları insanlar için kullanılırsa da kullanılışı suridir. Yani Cenabı Allah ile insanlar hakkında kullanıldığı zaman manası ayrı ayrıdır. Mesela Alim, Allah'ın vasfı olarak kullanıldığında her şeyi cüzi, külli, ezelde bilen zat kastedilir. Bir insan için kullanıldığında da bazı mahdut şeylerin bilgisini sonradan elde eden mânâsına gelir 

5) Kıyam bi-nefsihi: Cenabı Allah'ın kendi kendine kaim olması tam istiklal sahibi olup zaman ve mekan gibi hiçbir şeye muhtaç olmamasıdır. Çünkü ezeli ve ebedi olan Allah'ın sonradan yarattığı şekillere muhtaç olması tasavvur edilemez.

 6) Vücut: Allah'ın var olmasıdır.

 -Sıfatı Subutiye veya Sıfatı  Meani 

Sıfatı Subutiye 7'dir. Matüridiyye'ye göre 8'dir.

 a) Hayat:  Diri olması. Kainatta insan hayvan ve bitki gibi canlı varlıkları dirilten Allah-u Azimüşşan olduğuna göre onun diri olmasında şüphe yoktur. Çünkü diri olmayan başkasına dirilik veremez.

 b) İlim: Bilgili olması. Cenabı Allah geçmişte gelecekte ve şimdiki halde küçük büyük cüzi ve külli her şeyi bilir. Onun bilgisi dışında hiçbir şey olamaz. Kainatın nizam-ı ve hikmetli düzeni bunun en büyük şahididir. Cenabı hak buyuruyor ki: Gaybın anahtarları, Allah'ın katındadır. Onları ancak Allah bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini o bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru her şey Allah'ın ilmindedir. (Enam 59)

 c) İrade: Cenabı Allah'ın yaratacağı şeyleri kendi hikmetine uygun bir tarzda birer veche tahsis etmesidir. Cenabı hak irade sıfatı ile herhangi bir şeyi uzun veya kısa, güzel veya çirkin, alim veya cahil, şurada veya burada halk eder.  Cenabı hak buyuruyor ki:

Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. İrade serbestlik onların değil. Allah münezzehtir ve onların ortak koştukları şeylerden yücedir. (Kasas-68)

d) Kudret: Güçlü olması. Cenabı Allah'ın ezeli bir sıfatı olup mümkünatı taalluk eder. Bu sıfat ile mümkinatta tasarruf eder. Mevcudu yok edebileceği gibi mümkün ve madum olan her şeyi de var edebilir.

e) Semi: İşitmesi. Cenabı Hakk'ın ezeli bir sıfatı olup duyulması mümkün olan şeylere taalluk eder bu sıfat ile en gizli sesleri bile işitir duyar.

f) Basar: Görmesi. Cenabı Allah'ın ezeli bir sıfatı olup görülmesi mümkün olan şeylere taalluk eder.

g) Kelam: Söz söylemesi. Cenabı Allah Emir verip nehiy ettiği için konuşur. Fakat onun konuşması bizimki gibi değil ezelidir. Nasıl ki *Ateş yakıcı bir maddedir.* denildiği zaman yakıcı madde kağıt üzerine yazılan veya ağızla söylenen, ateş olmayıp hariçteki medlülü ise, kağıt üzerine yazılan veya ağızla okunan Kur'an-ı Kerim'de ezeli olmayıp ezeli olan ancak onun medlülüdür.

Matüridiyye ye göre sıfatı subutiye nin sekizincisi, sıfatı ef'al'in menşei olan tekvin sıfatıdır. Cenabı Hak bu sıfat ile istediği herhangi bir şey var eder veya var iken yok eder. Şunu bilmeniz gerekir ki Cenabı Allah'ın zatı hiçbir keyfiyet ile mütekeyyif olmadığı ve idrak edilmediği gibi, Allah'ın sıfatlarının da keyfiyetini bilemeyiz. Bizim aklımız bunu idrak etmekten acizdir. Semi ve basar gibi sıfatları bizim bildiğimiz aletlere, ışık, hava, uzaklık, yakınlık gibi şartlara bağlı değildirler. 

Sıfatü'l Esma 

Cenabı Hakk'ın zat ve sıfatına delalet eden sıfatlardır. Bunlar da sıfatı subutiye den müştak olan sıfatlardır ki şunlardır:

 Hay daima diri olan demektir. Alim her şeyi bilen demektir. Mürid dileyen, Kadir her şeye gücü yeten, Semi her sesi işiten, Basir her şeyi gören, Mütekellim konuşan. Demektir.

MELEKLERE İMAN

Melekler duyularımızla idrak edilemeyen nurani mahluklardır. Hayvani şehvet ve nefsani arzulardan münezzehtirler. Yemezler, içmezler, yatmazlar ve evlenmezler. Erkeklik, dişilik gibi vasıfları yoktur. Allah'ın izniyle çeşitli şekillere girebilirler. Allah şöyle buyurmaktadır:

 Kur'an'daki Meryem kıssasını oku. Hani O, ailesinden ayrılıp doğu tarafına bir yere çekilmişti. Sonra ailesinin önlerinde bir perde kurmuştu. Nihayet ona ruhumuzu Cebrail'i gönderdik de kendisine bir düzgün insan şeklinde göründü. (Meryem 16-17)

Emri ilahi neyse mutlaka yerine getirirler ve Allah'a karşı gelmezler. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: 

Allah kendilerine ne emretti ise ona isyan etmezler ve emredildikleri şeyi yaparlar. (Tahrim:6)

Melekler alemi gaybten olup gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen, el ile tutulmayan mahluklardır. Kur'an-ı Kerim ve ondan önceki semavi kitaplar onlardan kesin olarak haber verdikleri için inkar etmek küfürdür. Beşer cinsi itibariyle melekten efdaldir. Onun için Nebi ve Resuller insanlardan gönderilmiş ve insan yeryüzünde halife olmuştur. Ancak Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail gibi meleklerin havassı insanların avamından daha efdaldirler. 

-Meleklerin görevleri 

Meleklerin çeşitli görevleri vardır. Bir kısmı şunlardır: Allah'a hamd-u Sena ve tesbih etmek, arşın işlerini tedbir etmek, cennet işlerini düzene sokup hizmet etmek, cehennem işlerini düzenleyip hizmet etmek, insanlarla bulunup onların hasenat iyilik ve seyyiat günahlarını yazıp onlar için dosya tutmak. Meleklerin en büyükleri Cebrail Mikail İsrafil ve Azrail dir

KİTAPLARA İMAN

Cenabı Allah yeryüzünde halife olarak seçtiği ve mükellef olarak adettği insanı, başı boş bırakmamış, dünya ve ahirette mutlu olabilmesi için nasıl hareket edeceğini, nasıl davranılacağını göstermiş, emir ve nehiylerini Cebrail vasıtasıyla insanların en ileri gelenleri olan peygamberlere tebliğ etmiştir. Bu emir ve nehiyleri bazen sayfalar halinde göndermiştir. Cenabı Allah şöyle buyuruyor:

Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan kendisine bildirilmedi mi ve İbrahim için de aynı şeyi ifa edilmedi mi? Musa'ya olsun İbrahim'e olsun verilen haber şuydu ki: Hiçbir günahkar diğerinin günah yükünü çekemez. İnsan için kendi çalıştığından başka bir şeyle karşılık görmek yoktur. Çalıştığı insanın elde ettiği semereler ileride kıyamet gününde görülecektir. Sonra buna en Kamil mükafat verilecektir. Şüphesiz en son dönüş ancak Rabbinedir. (Necm 36-42)

Bazı rivayetlere göre 10 sayfa Hz. Adem (as), 50 sayfa Hz. Adem'in oğlu Şit'e (as), 30 sayfa Hz. İdris'e (as), 10 sayfa Hz. İbrahim (as)'e  verilmiştir. Tevrat Hz. Musa'ya (as), Zebur Hz Davud'a (as), İncil Hz İsa'ya (as) ve Kur'an-ı Kerim Hz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem'e verilmiştir Allah şöyle buyuruyor:

Hiç şüphe yok ki Kur'an'ı biz indirdik ve muhakkak ki onu tahrif ile tebdilden biz koruyacağız. (Hicr:9)

Asr-ı saadette okunan Kur'an-ı Kerim ile bu asırda okunan Kur'an-ı Kerim arasında hiçbir fark yoktur. Olduğu gibi muhafaza edilmiş ve böylece şu vadi ilahi az önce söylediğimiz ayet ile tahakkuk etmiştir.

PEYGMBERLERE İMAN

Alemlerin Rabbi olan Allah hayvanların yaşayışı için gereken ne ise onu karşılamak için onlara istidat verdiği gibi insanların bekası ve fikri vazifelerini yapabilmek için de lider ve mürşitleri olan peygamberlere vahiy insan etmiştir. Bu peygamberler de kendilerine gelen vahyi insanlara tebliğ edip Allah ile kul arasında elçilik yapmışlardır. Bunun için bütün peygamberlere iman etmemiz farzdır. Bir kısmına inanmak, bir kısmını inkar etmek küfürdür. Kur'an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır Peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırt etmeyiz. (Bakara:285) Peygamberlerin ilki Hazreti Adem Aleyhisselam, sonuncusu Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'dir. Aralarında sayıları kesin olarak bilinmeyen birçok peygamberler vardır. Allah şöyle buyurmaktadır: Gönderdiğimiz öyle peygamberler vardır ki onları bundan önce sana beyan ettik öyle peygamberlerde vardır ki sana onların kıssalarını bildirmedik.  (Nisa:164) Dolayısıyla biz Müslümanların yapması gereken Hz.Adem (as) ile Hz. Muhammed  (as) arasındaki bütün peygamberlere iman etmektir.

AHİRET GÜNÜNE İMAN

İman silsilesinin beşinci halkası ahiret gününe iman etmektir. Kur'an-ı Kerim Allah'a imandan sonra ahirete iman etmeye çok emniyet vermiştir. Çünkü Allah'a iman varlığın çıkış kaynağını gösteriyorsa, ahiret gününe iman etmek de varlığın sonucunu gösteriyor. İnsan ancak bunun ışığı altında hedef ve gayesini çizebilir. Ahirete iman olmazsa, insan gayesiz kalır, yüce meziyetlerden mahrum olur. Allah insanı boşuna yaratmamıştır. Cenabı Allah Kur'an-ı Kerim'in birçok yerlerinde bütün mahlukattan üstün tuttuğu, yerde ve gökte ne varsa ona musahhar kıldığı ve halife olarak seçtiği insanı boşuna yaratmadığını, bu fani alemden sonra baki bir alemin mevcut olduğunu, ve bütün insanların oraya dönüp, müstehak oldukları ceza ve mükafatı göreceklerini kat'i bir surette beyan ediyor. Kur'an-ı Kerim'de: Sizi ancak boşuna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? (Mü'minun 115) buyurulmaktadır. bu hususta bütün peygamberler ve semavi kitaplar ittifak halindedir.  

KADERE İMAN 

Kadere iman, iman silsilesinin son halkası olduğundan her müminin kadere iman etmesi lazım gelir. Kâinatı ve kainatta cereyan eden bütün hadiseleri yaratan Allahu azimüşşandır. Onun kudret ve iradesi dışında hiçbir hadise olamaz. Yaratılmış olan her şey ölçüsüz olmayıp, bir kader programına dayanır.  Eş'ariler kazayı şöyle tarif ederler: Allah'ın olacak şeyleri muayyen zaman ve mekanlarda vücut bulacağı vasıflar üzerine takdir etmesidir. Kader ise, takdir edilen eşyayı, zaman, mekan ve vasıflar üzerine icat etmesidir. Dolayısıyla kaza ilim sıfatının şubesi olduğu gibi, kaderde Kudret sıfatının şubesidir.

Cenabı Hakk'ın insanların ne yapacaklarını bilip takdir etmesi onların iradesini ortadan kaldırmaz. Çünkü bir insan bir şey yapmak isterse iradesini o işe sarf eder. Allah Teâlâ da onu dilerse yaratır. Yani o insan iradesini o işe verdiği için, kasib. Allah Teala da onu hak ettiği için, Halık olur. Bunun için şu günahı işledim ne yapayım kader böyleymiş, demek, iş ve davranışında kendisine mecburmuş gibi göstermek doğru değildir. İhtiyaçlarını o işe sarf etmeseydi, Allah da onu yaratmazdı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...