Kur'an'ı inceleyen bir kimsenin göz önünde bulundurması gereken bir husus: Kur'an'da yer alan kimi ayetlerdeki evrenin yaratılışı, kanun ve sahnelerine ilişkin işaretler, yüce Allah'ın azametine, egemenliğinin sınırsız genişliğine, sanatının incelik, eşsizlik ve takdirine, her şeyi kuşatmasına, kudretine ve tedbirine dinleyicilerin dikkatini çekmeyi hedeflemiştir. Davetin ana hedeflerinden Yüce Allah'ın varlığının vücubunu, en mükemmel sıfatlarla nitelenmesini, her türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu; çoluk-çocuğa, ortağa, yardıma ihtiyacının olmadığını; Rablik ve ulûhiyette bir ve tek olduğuna; sadece bir tek kendisinin, önünde boyun eğilmeye,ibadet edilmeye, yönelmeye, yakarışa ve mutlak tasarrufa layık olduğuna; ilminin büyük küçük her şeyi kuşattığına; evrenin, Onun hikmetinin gerektirdiği kanunlar çerçevesinde yaratılışındaki ulu ve yüce hikmetine dikkatleri çekmeyi vedesteklemeyi hedeflemiştir. Sonra Allah, korku ve heybetini dinleyicilerin kalplerine serpmek ve onları Resulü'nün çağrısına icabet etmeye itmek, emir ve yasaklarına uymalarını ve hududullaha sarılmalarını sağlamak için kıyamet gününde insanları yeniden diriltebileceğine dair delilleri ileri sürmeyi amaçlamıştır. Diğer bir öz ifadeyle; öğüdü, irşadı, uyarıyı telkini, daveti kökleştirmeyi ve desteklemeyi hedeflemiş olan asıl maksadın varlık âlemine özgü teori ve âlemin mahiyetini, yaratılış ve var ediliş safralarının bilim, teknik ve sanat yönünden varlık âleminin kanunlarını anlatmak olmadığı evrenin sahnelerine işaret eden bütün ayetlerden apaçık bir şekilde ortadadır. Öyle ki yaratılışın ve var edilişin bazı aşamalarının açıklamalarını içeren ayetlerde bile bizzat maksat bu aşamaları anlatmak değildir. Nitekim iyice inceleyen hemen bunu hiç zorlanmadan ortaya çıkarabilir. Asıl maksat; ana hedef ve gayelerin desteklenmesi ve kökleşmesini sağlamaktır.
Bunun hikmeti açıktır. Çünkü Kur'an; idrak kabiliyetleri, zihinleri, anlayışları, inançları, eğilim ve mevkileri farklı olsa bile bütün insanlara yapılan Allah'ın çağrısıdır. Öğüt, irşat,uyarı, yol gösterme ve açıklama amacıyla yapılan bu çağrı bütün insanlar arasında bir bakıma ortak bir yargı ve kaderdir. Zaten Kuran'da asıl olan ve diğer yandan Kur'an'ın doğası ve boyutlarıyla bağdaşan da budur. Böylece her zaman ve mekâna uzanmakta, bilginlerin en bilgilisine ve basitlerinen basitine yönelmektedir. Nitekim bunun delilleri ayetlerin üslubunda somut bir şekilde durmaktadır. İster ifade ve akış niteliğinde veya değişikliklerinde veyahut da yenilenen konum ve münasebetlerde olsun birdir. Öyle ki bu kanıtlar çoğunlukla Allah'a ve ahiret gününe imana, sapıklık ve şirkle savaşa ve genel olarak güzel ve değerli ahlaka davet eden medeni ayetleri bir kenara bırakıp kalanıyla yetinsek bile özellikle Mekkî olan muhtelif surelere bu deliller serpilmiştir.
Bu ayetleri derinlemesine iyi araştıran kimse; bu ayetlerin çoğunlukla, insanlarım dikkatini Allah'ın yarattığı varlık âleminin sahnelerine çektiği ve bu uyarılarını düşünen, akleden, duyan, sakınan ve bilen insanları uyarmakla noktaladığını bulacaktır. Aynı şekilde bu ayetlerin öncesinin veya Onları hemen izleyen ayetlerin üslubunda, Allah'ın evrendeki ve belgelerinden bihaber olan veya şüphe eden haliyle Onun varlığında veya birliğinde, kudretinin her şeyi kuşattığında, yalnız Onun ibadete, yönelmeye ve önünde eğilmeye layık olduğuna, ortağa, çoluk çocuğa ve yardımcıya ihtiyacının olmadığında şüphe edenlere haykırıldığını bulacak. Ve ayrnı zamanda bizzat muhataplarına görebildikleri ve haklarında bilgi edindikleri, anladıkları ve kavradıkları şeylerle seslendiğini göreceklerdir. Hakikaten kendi alanında önemli bir konudur bu.
İşte bazı örnekler:
1. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki (Allah'ın azabından) korunasınız. O (Rabb) ki; yeri sizin için döşek, göğü de bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile Allah'a eşler koşmayın. (Bakara, 21-22).
2.İlahınız bir tek ilahtır, O'ndan başka ilah yoktur. O Rahmandır, Rahimdir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında gece ve gündüzün değişmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri dirilterek üzerine her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) deliller vardır. (Bakara, 163-164)
3. Gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a hamd olsun. Yine de inkârcılar, Rablerine (başkalarını)denk tutuyorlar. O, sizi çamurdan yaratıp, sonra (da hayatınıza)bir süre koymuştur. Belli bir süre (kıyamet süresi) de kendi katında vardır. Böyleyken siz hala şüphe ediyorsunuz. O, göklerde de yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.(En'am, 1-3)
4. Taneyi ve çekirdeği yaran, şüphesiz Allah'tır. O ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. İşte Allah budur. O halde nasıl (O'na inanmaktan) çevriliyorsunuz? Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran O' dur. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin bilinmesi için) bir hesap (ölçüsü) yapmıştır. Bu, O üstün ve bilen Allah'ın takdiridir. O'dur ki, karanın ve denizin karanlıklarında yolu bulmanız için size yıldızları yarattı. Gerçekten Biz, bilen bir toplum için ayetleri geniş geniş açıkladık. O'dur ki, sizi bir tek nefisten inşa etti. Sizin için bir kalış ve bir emanet olarak konuluş yeri ve süresi vardır. Gerçekten Biz, anlayan bir toplum için ayetleri geniş geniş açıkladık. O'dur ki, size gökten su indirdi. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar,üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman inananlar toplumu için elbette çok ibretler vardır. (Tuttular) cinleri Allah'a ortak yaptılar. Hâlbuki onları O yaratmıştır, Bilmeden O'na oğullar ve kızlar icat ettiler. Hâşâ O, onların ileri sürdüğü nitelik-lerden münezzehtir. (En 'am, 95-100)
5. Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan Allah'tır. Sonra, Arş üzerine hükümran oldu. (O); geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter. Güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyette (yaratan O'dur). İyi bilin ki, yaratma ve emir O'nundur. Âlemleriıı Rabbi Allah ne uludur. Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin; çünkü O, haddi aşanları sevmez. Yeryüzü ıslah edildikten sonra onda bozgunculuk yapmayın, korkarak ve umarak O'na dua edin. Muhakkak ki Allah 'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır. O ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderir. Nihayet onlar, ağır ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete yollarız; onunla su indirir ve türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleride böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız. Güzel olan memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir toplum için ayetleri böyle döndürüp (tekrar tekrar) açıklıyoruz. (A'raf, 54-58)
6. Eliflâm râ. İşte bunlar, hikmetli kitabın ayetleridir. İçlerinden bir adama; "İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında kendileri için (yüksek) bir doğruluk kademesi olduğunu müjdele!" diye Vahyetmemiz, insanlara tuhaf mı geldi? Kâfirler; "Bu apaçık bir büyücüdür.” dediler. Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan Allah'tır. Sonra Arş'a istiva etti. Yaratma işi(ni) tedbir eder (yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz Allah budur. O'na kulluk edin. Düşünmüyor musunuz? Hepinizin dönüşü, O'nadır. Bu Allah'ın gerçek olarak verdiği sözdür. O, yaratmaya başlar, sonra inanıp iyi işler yapanlara adaletle karşılık vermek için yaratmayı tekrar eder. İnkâr edenlere gelince, küfürlerinden dolayı onlara kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır, Güneşi ışık, ayı nur yapan, yılların sayısını ve (vakitlerin) hesabı(nı) bilmeniz için ayva (dolaşma) konaklar(ı) düzenleyen O'dur. Allah bunları (boş yere değil) gerçek ile (hikmeti uyarınca) yaratmıştır. (Allah), bilen bir kavim için ayetleri açıklamaktadır. Gece ve gündüzün değişmesinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde (Allah'ın azabmdan) korunan bir topluluk için nice ibretler vardır. Bize kavuşnıayı ummayan, dünya hayatına razı olup onunla rahat edenler ve bizim ayetlerimizden gaflet edenler... İşte kazandıkları işlerden ötürü onların varacakları yer, ateştir. İnanıp iyi işler yapanlara gelince imanlarından dolayı Rableri, onları altlarından ırmaklar akan nimet cennetlerine iletir. (Yunus, 1-9)
İşte yaradılış aşamalarını içeren örnekler:
l. İnkâr edenler görmediler mi ki göklerle yer bitişikti, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık? Hala inanmıyorlar mı? Yer onları sarsımasın diye onun üstünde dağlar yarattık. Ve gidebilsinler diye orda geniş yollar açtık. (Enbiya, 30-31)
2. Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz(bilin ki) Biz sizi (önce) topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan,sonra yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık ki,size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi belirtilmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra güç (ve kabiliyet)lerinize ermeniz için (sizi büyütüyoruz). İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülüyor, kimi de ömrün en kötü çağına (İhtiyarlığa) itiliyorki, bilirken bir şey bilmez hale gelsin. Yeri de kurumuş, ölmüş görürsün. Fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve güzel çiftten bitirir. Bu böyledir. Çünkü Allah, tek gerçektir. O, ölüleri diriltir ve O, her şeyi yapabilir. O (kıyamet) saat(i) mutlaka gelecektir. Onda şüphe yoktur. Ve Allah, kabirlerde olanları diriltecektir. (Hac, 5-7)
3. De ki: "Siz mi arzı iki günde yaratanı tanımıyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? İşte âlemlerin Rabbi O'dur. Ona üstünden ağır baskılar (sağlam dağlar) yaptı. Onda bereketler yarattı ve onda arayıp soranlar için gıdalarını tam dört günde takdir etti (düzene koydu). Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza: "İsteyerekveya istemeyerek (varlığa) gelin dedi. "İsteyerek geldik” dediler.Böylece onları, iki günde yedi gök yaptı ve her göğe emrini (yani onu yöneten tabiat kanunlarını) vahyetti. Ve Biz, en yakın göğü lambalarla ve koruma ile (koruyucu güçlerle) donattık. İşte, bu, O aziz, âlim (Allah'ın) takdiridir. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizi Ad ve Semûd kavimlerinin başlarına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım. Onlara: 'Yalnız Allah'a kulluk edin!' diye önlerinden ve arkalarından Peygamberler gelmişti. 'Rabbimiz dileseydi, melekler indirirdi. Biz sizin (bize duyurmak için) gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz. ' dediler... " (Fussilet; 9-14)
Kazık ifadesiyle dağlardan, kurulu tavanla gökten, döşek yaygı ve boyun eğenle yerden, göğü süsleyen ışık saçan lambalarla yıldızlardan ve güneşin akışından, ayın menzillerinden, cayır cayır yanan lambayla birincisini, aydınlatan lambayla ikincisini ifade etmesinden, suyun gökten indirilmesi, bulutların yürütülmesi, rüzgârların yönlendirilip estirilmesi, şimşeğin, gök gürültüsünün, yıldırımın gönderilmesi, muhtelif ekin ve ağaçların bitirilmesi, binek hayvanları, deve, sığır ve küçükbaş hayvanların teshir edilmesi, geminin denizlerde ve nehirlerde yürütülüp teshir edilmesi, arzın evrenin merkezi ve insanın yerin bir kutbu gibi tasvir edilmesi, yerde ve gökte olanların hepsinin teshir edilmesi, Allah'ın insana gizli ve açık nimetlerini eksiksiz bir şekilde ihsan etmesi, onu bizzat kendi kudretiyle yaratması, şekillendirmesi ve kendi ruhundan ona üflemesi vs.nin zikredilip ifade edilmesinde net bir anlatım ve kendilerine ve idraklerine sözün yöneltildiği muhtelif insan gruplarının kavrayış sahnelerinin varlığı muhtemeldir. Başka bir ifadeyle; Kur'an dinleyicilere onların kendilerine okunanların boyutlarını kavradıkları ve hatırlayacakları; dikkatlerini müşahede, uğraşma ve tanıma yoluyla veya duydukları, bildikleri, tanıdıkları, kazandıkları bilgi ve kültürleriyle çakışan şeylere çeken şeylerle hitap ettiğini ifade etmektedir. Nitekim daha önce de altını çizerek belirttiğimiz gibi, dinleyiciye gördüğü, duyduğu şeylerle hitap etmek daha etkili olmakta ve varılmak istenen hedefe daha kesin bir şekilde gidilmektedir. Böylece daha önce ifade ettiğimiz hususların hedef alındığını söz konusu ayetlerin üslup ve anlamından çıkarmak zor değildir. Çünkü ayetlerin hem üslubu hem de anlamı bunu göstermektedir; fakat hemen bunların müteşabih ayetler olarak nitelendirilmelerinin yanlış olmayacağını ifade edelim. Çünkü birçok yorumu kaldırabilen bu ayetlerin bazısının mahiyetinin ve boyutlarının insan aklınca kavranmasının mümkün olmadığı, aklın aciz kaldığı ve asıl maksadın çağrıyı desteklemek olduğundan dolayı böyle bir temsil ve yaklaşımda bulunmadığını ortaya çıkarmaktadır.
Kuran'ı inceleyen bir kimsenin bütün bunları göz önünde bulundurması gerekli ve zorunludur. Böylece bu konuda gelen ayetlerin durduğu noktada, seçilen söz konusu hedefin gerçekleştirilmesi için taşıdıkları anlam ve üslupla Kuran'ı inceleyip uydurmacılıktan, haddi aşmaktan, tahminden, ekleme yapmaktan, yaratılış ve evrenin gerçeğinde ve gelişmesinde bulunan ilmi ve fenni kanunları uygulama ve çıkarma çabasından uzak durulmalıdır. Kur'an'ın hedefi olan öğüt verme, irşat, dikkatleri Allah'ın azametine çekmek, heybetini gönüllere ve bilinçlere yerleştirme ve gereği olan emir ve yasaklarına uymayı sağlama hedefinin çerçevesinden çıkarıp saptıracak ve haliyle bu konumundan ötürü Kitabın kutsallığının tartışılmaya, münakaşaya, çelişkiye, hiçbir faydası ve gereği olmayan ve Kur'an'ın hedefi ve yapısıyla uygun olmayan bir bölümün alınıp bir bölümünün terk edilmesine yol açan hile, yakıştırma ve uygulamalara sapmaktan koruyup konuyla ilgili ayetlerin durduğu noktada ve sınırda durmak gerekir.
Ayetlerin içeriği ve hedefiyle bütünleşen bu hususa ilaveten bunun bizzat göz önünde bulundurulmasının büyük bir faydası vardır. Çünkü böyle bir tutum Müslümanı, Kur'an'a dayandığı ve ondan çıkarıldığı sanılan ve her zaman Kur'an'dan sapmayı içeren fenni ve kevni tesirlere bağımlı kılmaz, onun bilim, teknik, sanat, teori, gelişme ve uygulamalar alanında özgür, bağımsız kalmasını sağlar. Kaldı ki özellikle bilim ve teknik nazariyeleri sürekli gelişir, çoğu kerede değişir ve başkalaşır. Dolayısıyla bilimsel çalışma ve fikri araştırmalarda kafası karışmaz, yapmasının gerektiği bütün iş; ilke, hedefler, temel prensipler ve yüce İslâmî örneklerin ve Kur'an'ın saptadığı genel iman esaslarının çerçevesinde kalmaktır. Böylece bütün çağlarda ve devirlerde Kur'an'ın gayesi, boyutları ve kavramları bozulmamış ve sağlam kalacak ve ayetleri, bölümleriyle muhtelif zaman dilimlerinde muhtelif gruplara hitap ederek onlarda yücelik, heybet, bilinç ve Allah korkusunun fırtınalarını estirecektir. Muhatapları bilginler veyahut avam olmuş fark etmez. Çünkü akıllarına ve kalplerine birden hitap etmektedir. Hiç şüphesiz Kur'an'ın gayesinin özü de budur.
Doğru ve gerçek olan bu hususun mülhitlere gereken cevabın olmasını umuyoruz. Çünkü istedikleri yalan, iftira ve ayetleri hatalı kavrama ve bunun Kuran'da bilimsel hakikatlere ters düşen ve onlarla çelişen belli ifadelerin bulunduğunu ortaya koymak ve bunun bir sonucu olarak Kur'an'da bulunan sözde gedikleri açıklamak, değerini gözden düşürmek ve aşağılamaktır. Nitekim bu husus bu tür yalan, iftira ve kötü kavramlara ilaveten dinin bilimle çatışmaması için ikisinin ayrılmasını zorunlu gören mü'minlere de bir uyarıyı içermektedir. Kaldı ki aralarında gerçek bir çatışma, daha önce ifade ettiğimiz gibi İslâm diniyle bilim arasında bir çatışma söz konusu değildir. Eski ve yeni müfessirler Kur'an ayetlerinin yorumunda birçok açıklama ve detaylı izahlarda bulunmuşlarsa elbette bunların büyük kısmı hatta bütünü içtihat, tahmin ve zanni görüşlerdir. Doğal olarak farklılık, abartma ve çelişkilerden hali olmaz. Eğer ortada Kur'an ayetlerinin gerçek çerçevesinin boyutlarını aşan, onlardan bilimsel ve teknik prensip ve teoriler çıkarmaya uğraşan Müslüman yazar ve araştırmacılar varsa ve bu şahıslar bilimsel gerçeklerle Kuran'da bu türden sandıkları bazı ifadelerin arasında uygunluk sağlamaya, daha önceden bilinmeyen ve bilimlerin ilerlemesi ve gelişmesiyle ortaya çıkan bazı şeylerle Kur'an'ın mucizeliğini ispat etmek için yanlış ve hatalı yorumlamalarla, haddi aşan hilelere başvurarak çok zayıf ifadeleri yakalayıp tamamen taşımadıkları anlamları yüklemeye çalışıyorlarsa hatta ayetlerin hedef ve nüzul sebeplerini açıklayan vakıa, rivayet ve durumları ve ayetlerin üslubunu kesinlikle göz önünde bulundurmuyorlarsa bunun sorumluluğu Kuran'a yüklenemez.
Öyle ki onlardan birisi Zâriyât suresinin
"Göğü kendi ellerimizle (kudretimizle) yaptık ve Biz (onu) genişletmekteyiz." (Zâriyât, 47) ayetinden Einstein'ın izafiyet teorisini çıkarmayı ve "Allah Resulü'nün ashabı ayetlerdeki kevni icaz yanını bilememişler, çünkü onlar yirminci asrın medeniyet ve bilimlerine muttali olamamışlardı. Böylece çağımıza kadar anlaşılmayan bir mucize olarak kalmıştır. Bilim bunu ancak 20. asırda ifade edebilmesine karşın Küran 1400 sene önce bunu ifade etmiştir. Oysa Müslüman onu her gün bir Kuran'daki bu kevni icazın farkına varmadan inançlarının parçası oluyordu diyor. Tekrar ediyoruz ki: "Müfessirler ve araştırmacılar bunu yapmışlar ise Kur'an ve İslâm bunun mesuliyetini taşımaz. Kuran bölümleri ve hedefleri bütün aydınlığı, güçlü susturuculuğu ve boyutlarıyla bütün topluluklar ve bütün zamanlar için geçerliliğini sürdürüyor.
Nitekim mülhitler Kuran'a yaptıkları saldırı ve çelişkilerini ortaya çıkarma çabalarında bu tahmin, çalışma, uzlaşma, uzaklaşma ve açıklamalara dayanmaktadırlar. Sadıkel-Azm'ın kitabında bunun örnekleri vardır. Fakat dediğimiz gibi Kur'an bunun mesuliyetini taşımaz, bu bir. ikincisi, Allah'ın kitabının icazını ispatlamak Allah; Kitabı Kur'an'ın icazı, Allah'ın yarattıklarındaki incelik, sanat ve harikulâdeliği göstermek ve Allah'ın varlığının ve birliğinin vucubiyetini kanıtlamak için bu türden çabalara girmek zorunlu değildir. Kur'an'ın buna ihtiyacı yoktur. İyi niyetli, vicdanlı olan bile bile büyüklük taslamayan ve inat etmeyene Allah'ın kitabının icazı ve Rabbani vahiy olduğu her ayet ve bölümünde bariz ve apaçıktır. Evrenin harika yaratılışı, kanunları, her şeyi bilen yöneten, haberdar ezeli ve ebedi bir yaratıcısının varlığının zorunluluğu aklı başında, bilinçli ve basiretli bir kimse için büyük küçük varlık âleminin her sahnesinde elle tutulur somut delillerle ortadadır. Kaldı ki Küran bir fen, tabiat, astronomi, biyoloji, kimya, fizik ve geometri kitabı değildir ki Müslümanlar başkalarının onu eleştirmelerinden korksunlar.
Çünkü o bu alanda bilimsel teori ve takrirleri ihtiva etmiştir. Bazı araştırmacılar çaba ve oyunlarında Fussilet suresin'deki "Biz onlara, ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki, onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu iyice belli olsun...”(Fussilet, 53) ayetini Allah'ın yaratıklarındaki kanunların hakikatleri Peygamberlik çağından sonra ilim ve tekniğin ilerlemesinin ışığında ortaya çıktığını teyit etmek için slogan gibi kullanıyorlar. Kuşkusuz ayette buna Rabbani icazı bir ihbar olmakla beraber Kur'anî açıdan Peygamberin çevresini oluşturan Kur'an'ın ilk dinleyicilerinden bile bile inkâr edenlere bir uyarı ve ayıplarını yüzlerine haykırma konumundadır. Nitekim onu izleyen ayetler bunun kesin bir delilidir: "İyi bil ki onlar, Rablerine kavuşmakta kuşku içindedirler.İyi bil ki O, her şeyi kuşatmıştır." (Fussilet, 54). Buna benzer daha pek çok ayet vardır. Örneğin Neml suresinin şu ayeti:"Ve (yine) de (ki): Allah'a hamd olsun, O size ayetlerini gös-terecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdangafil değildir." (Nemi, 93) Ğafir suresinin şu ayeti "Size ayetlerini gösteren ve sizin için gökten rızık indiren O'dur. Ancak Allah'a yönelen öğüt alır." (Ğafir/Mü'min, 13) Buna rağmen ifade ettiğimiz gibi bu konuyu mesele edinmekteki oyunu, uydurmacılığı, Kur'an'ın bir kısmının alınıp bir kısmını reddetmeye sunuluşu, insanları hidayete iletme, karanlıktan aydınlığa çıkarma, dünya ve ahirette başarı, güvenlik, barış çıkar ve mutluluklarını sağlayacak neden ve araçlarını açıklama olan, Kuran'ın temel görevinin boyutlarından soyutlama uzaklaştırma olduğunu bir türlü anlamıyorlar. Haliyle ateistler Müslüman yazarların Kur'an'da bilimsel teorileri arama çalışma ve oyunlarına dayanmakla yetinmez. Aksine Azm'ın kitabında yer alan örnekte de olduğu gibi Kur'an'da çelişki varmış imajını vermek için Müslümanların varlık âleminin kanun ve sahneleri konusunda varit olduğunu sandıkları muhtelif üslupla sunulan birçok Kur'anî ifadede hile ve düzenbazlık yaparlar. Bu konuyla ilgili ayetlerin müteşabihlerden olduğunu 'Kur'an'da yer alışlarının bilimsel ve teknik takrirleri anlatmak olmadığı, bunların sadece uyarmak ve ibret almak için olduğunu ifade etmemiz, bu tür oyun ve düzenbazlıklara bir cevaptır. Nitekim ileri sürdükleri ayetleri, veriliş biçim ve akışını iyice inceleyen ve aralarında bir karşılaştırma yapan iyi niyetli birinin her müşkülde bu çelişki imajını silecek ve yokedecek yeterli bir cevabı bulacağı kuşkusuzdur.
Yorumlar
Yorum Gönder