Kur'an'a tepki gösteren insan tipleri sadece çağdaş dinsiz veya arap ateistleri değildir. Bunların yanında her dönemde Kur'an'ın hükümleri işlerine gelmediği değişik kindar ve türünden inkarcılar olmuştur.
Onlar Allah'ın nuru olan Kur'an'ı söndürmek amacıyla her türlü baskı, zulüm, iftira gibi yollara başvurmuşlardır. Ancak Saf suresi 8. ayetinde denildiği gibi "Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır."
Bu ayet mü'min kullları teselli edici mahiyette bir ayettir. Zira bu ayette Allah, onlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar başarılı olamayacaklarını bizlere bildirmektedir.
Yüce Allah bu inkarcı tiplere karşı Kur'an'da onların kuruntularını söyleyip, onlara gereken cevabı da vermiştir. Şüphesiz ki onların bu iftiralarına karşı peygamber efendimiz ve müminler sebat göstermiş ve onlara karşı destansı bir tavır ortaya koymuşlardır. Ayrıca Kur'an bu tiplerden bahsedip ve onlara gereken cevabı verme konusunda hiç çekinmemiştir. Onlara gereken cevabı vermiştir. Ve yine o inkarcı tiplerin en yoğun olduğu zamanda bu cevapları vermiştir. Zira Kur'an Allah'ın kitabıdır. Hiç kimseden çekinmez.
Gelin bu inkarcı tiplere Kur'an-ı Kerim nasıl cevap vermiş hep birlikte bakalım.
1. İçlerinden seni dinleyenler vardır; fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Her (türlü) mucizeyi görseler de yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar, o kâfirler: "Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir. " derler. (En 'am, 25)
Kalpleri üstüne örtüler, kulakları içine ağırlık koyulmasının sebebi onların haddi aşıp gerçeği göremeyecek kadar kör olmalarından ötürüdür. Zira onlar Kuran dinlerken anlamak yerine nasıl itiraz edebiliriz, nasıl peygamberi zor durumda bırakırız düşüncesiyle dinliyorlardı. Tabi onların bu ihtiras ve kibirleri Kuran'ın öncekilerin masalları olması gerektiği düşüncesine itti.
2. Onlara bir ayet gelince, "Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe katiyen inanmayız." dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini bilir. Suç işleyenlere Allah katında bir aşağılık ve yaptıkları hileye karşı çetin bir azap erişecektir. (En'am, 124)
Onlar Allah Resulü'nü çekemedikleri için, ona indirilenin kendilerine indirilmesi gerektiğini söyleyen, yani kibirli olmalarından ötürü, zenginliklerinden ötürü onlara inmesi gerektiğini düşünüyorlardı.
Kuşkusuz bu ayette ortaya çıkan inceliklerinden bir tanesi de şudur ki, bir kısım inkarcılar Kur'an-ın Allah'ın kitabı olduğunu biliyorlardı, ancak sırf kibir ve ihtiraslarından dolayı, Kuran kendilerine inmediği için ve kıskançlıklarından ötürü inkar yolunu tercih etmişlerdir.
3. Biz onların, seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurlarken de o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz. dediklerini inayet iyi biliyoruz. (İsra, 47)
Müşrikler genelde Kuran dinlemekten kaçınırlardı. Ancak bazı zamanlar Kuran'a itiraz etmek amacıyla Kur'anı dinlerlerdi. Bu dinlemeler sonucunda Peygamber efendimiz'e attıkları iftiralardan birisi de O'nun haşa büyülenmiş bir kimse olmasıdır. Nitekim sıradaki ayette onların ne amaçla Kur'an-ı dinledikleri açıklanmıştır:
4. Kendilerine Rablerinden gelen her yeni ikazı mutlaka alaya alarak dinlerler. Kalpleri eğlencededir. O zulmedenler, şu konuşmayı gizlediler: "Bu da sizin gibi bir insan değil mi: Şimdi siz göz göre göre büyüye mi kapılacaksınız?” De ki: "Rabbim gökte ve yerde olan(her) sözü bilir. O işitendir, bilendir. " "Hayır, karmakarışık rüyalar. Hayır, onu uydurmuş. Hayır, o şairdir. O halde bize, öncekilerin gönderdikleri gibi o da bir mucize getirsin" dediler. (Enbiya, 2-5)
Onların inkar etmek, peygamber Efendimiz'i zor durumda bırakmak için ne denli yollara başvurduklarını görüyoruz.
5. Kâfirler seni gördükleri zaman, seni ancak alaya alırlar: "Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu?" diye. Oysa kendileri Rahman'ı anmayı inkâr ediyorlar. (Enbiya, 36)
6. Onlar hâlâ o sözü düşünmediler mi? Yoksa onlara ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Yoksa Peygamberlerini tanımadıkları için mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa "onda bir delilik var” mı diyorlar? Hayır; o, hakkı getirdi. Fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar. Eğer hak onların arzularına uysaydı; gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur giderdi. Biz onlara şeref ve şanlarını getirdik. Fakat onlar, kendi şanlarından yüz çeviriyorlar. Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O rızık verenlerin en iyisidir. Kuşkusuz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. (Mu'minun, 68-73)
Eğer Allah onların istediklerine uysaydı hiç şüphesiz dünya yok olur giderdi. Zira onlar kendi menfaatleri uğruna bozgunluk çıkarmaktan çekinmeyen haddi aşan tiplerdir. Şüphe yok ki şan ve şeref Allah'ın, O'nun resulünün, Kur'an'ın ve bütün müminlerindir. İnkârcılar ise bu şan ve şereften uzak durmayı tercih edenlerdir.
7. İnkâr edenler: "Bu yalandan başka bir şey değildir. Onu uydurdu. Başka bir topluluk da kendisine yardım etti. " dediler de muhakkak bir haksızlığa ve iftiraya vardılar. "Evvelkilerin masalları, onları yazdırmış, sabah akşam onlar kendisine okunuyor. dediler. De ki: "Onu, göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen indirdi. O çok bağışlayan, çok esirgeyendir. " (Furkan, 4-6)
8. "Bu Peygambere ne oluyor ki, yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil miydi? Yahut kendisine bir hazine atılmalı, yahut kendisinin bir bahçesi olmalı da ondan yemeli değil mi?" Zalimler: "Siz başka değil sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz." dediler. Bak senin için nasıl örnekler verdiler de saptılar. Artık bir daha yolu bulamazlar. (Furkan, 7-9)
9. Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki, "Bu, sizi babalarınızın taptığından çevirmek isteyen bir adamdan başka bir şey değildir. " Ve dediler ki, "Bu, uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir. '' Kendilerine gelen hakkı inkar edenler: "Bu apaçık bir büyüdür, başka bir şey değildir. " dediler. (Sebe, 43)
10. Onlara, kendilerinden bir uyarıcı gelmesine hayret ettiler de o kafirler: "Bu, yalancı bir sihirbazdır. Tanrıları bir tek ilah mı yaptı? Bu cidden tuhaf bir şeydir. " dediler. Onlardan bir grup fırladı: ''Yürüyün, tanrılarınıza bağlı kalın. Çünkü bu, arzu edilen şeydir. Biz bunu öteki dinde işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değildir. O ihtar aramızdan ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim ihtarımdan şüphe içindeler. Hayır, onlar henüz azabımı tatmadılar. (Sad, 4-8)
11. Kendilerine hakk geldiğinde: "Bu büyüdür, biz onu inkar ediyoruz” dediler ve dediler ki; "Bu Kur'an iki kentten büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır. (Zuhrııf, 30-32)
12. Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnun. Yoksa onlar: "Bir şairdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetiyoruz. " mu diyorlar? De ki: "Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim. " Akılları mı bunu kendilerine emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur? Yoksa "Onu uydurdu. " mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar. Doğru iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler. (Tur, 29-34)
13. Nun, kaleme ve yazdıklarına andolsun. Sen Rabbinin nimetiyle cinlenmiş -deli- değilsin. Senin için kesintisiz bir mükafat vardır. Ve sen, büyük bir ahlak üzerindesin. Göreceksin, onlar da görecekler; hanginizin fitnelenmiş olduğunu. Şüphesiz Rabbin, kimin kendi yolundan saptığını ve kimlerin yolda olduğunu en iyi bilen O'dur. Öyleyse yalanlayanlara itaat etme. Onlar istediler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar. Şunların hiç birine itaat etme; Yemin edip duran, aşağılık, kınayan, söz getirip götüren, hayra engel olan, saldırgan, günahkar, kaba, sonra da kötülükle damgalı, mal ve oğullar sahibi olmuş diye kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları. dedi. Biz onu, burnunun üzerine damga vurup işaretleyeceğiz. (Nun, 1-16)
14. Onların dediklerine sabret ve güzelce onlardan ayrıl. Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları baş başa bırak ve onlara bir mühlet ver. Çünkü bizim yanımızda bukağılar ve cehennem vardır. Boğazı tırmalayan bir yiyecek ve acı veren bir azap vardır. (Müzzemmil,10-13)
15. Kendisini tek olarak yarattığım şu adamla beni yalnız bırak. Ona uzun boylu mal verdim, göz önünde oğullar, kendisine bir döşeyiş döşedim. Hâlâ daha da artırmama göz dikiyor. Hayır; çünkü o bizim ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi. Onu dimdik bir yokuşa sardıracağım. Zira o düşündü, ölçtü biçti. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti. Sonra baktı. Sonra surat astı, kaşlarını çattı. Sonra arkasını döndü, büyüklük tasladı. "Bu,” dedi. 'Rivayet edilip öğretilen bir büyüden başka bir şey değildir. Bu sadece bir insan sözüdür. " Onu Sekar'a sokacağım. (Müddessir, 11-26)
16. Hayır; insan mutlaka azar, kendisini müstağni gördüğünde. Oysa dönüş yalnızca Rabbine'dir. Gördün mü şu menedeni, namaz kılarken bir kulu? Gördün mü, ya o doğru yolda olur yahut kötülüklerden sakınmayı emrederse? Gördün mü, ya bu, yalanlar, yüz çevirirse? Allah'ın gördüğünü bilmiyor mu? Hayır, eğer bundan vazgeçmezse perçeminden yakalarız, o yalancı günahkâr perçem(den)! O zaman da meclisini çağırsın. Biz de zebanileri çağırırız.Hayır, ona boyun eğme; secde et ve (Allah'a) yaklaş. (Alak, 6-19)
Sonuç olarak bu inkârcı tipler, heva ve heveslerine uyan, kibirlerine yenik düşen, işlerine gelmeyeni reddetmeye meyilli tiplerdir. Onlar isterler ki Kur'an onların heva ve hevesine uysun. Sanırlar ki şan ve şeref heva ve heveslerindedir. Bu heva ve hevesleri o kadar büyümüştür ki nefislerini ilah edinmişlerdir. Onlar bu yolda her türlü iftirayı, her türlü hakareti söylemekte utanmamışlardır.
ŞÜPHESİZ ŞAN VE ŞEREF SAHİBİ ALLAH'TIR.
Emeğinize sağlık Allah razı olsun
YanıtlaSilAmin. Allah cümlemizden razı olsun.
Sil