Ana içeriğe atla

KUR'AN'IN ALLAH'TAN OLMADIĞI İDDİASINA CEVAP

 

Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber (s.) ile inkârcılar arasında Kur'an-ı Kerim konusunda meydana gelen daha başka hücumları da tescil etmekte ve onlardan aktardığına göre "iftiradır, yazmak istediği ve yazarken ezberlediği öncekilerin masallarıdır; başkaları ona yardım etmiştir, o insan sözüdür, sihirdir, kâhinliktir, şeytanların kendisine fısıldadığı şiirdir, -vs. Kur'an'da da daha başka örnekleri verildiği gibi Allah insanlara hiç bir şey indirmemiştir” diyorlardı. Öyle ki Kur'an şu sözlerini bile tescil etmektedir.” "Onlar eğer isteseler onun gibi söyleyebilecekler, eğer Allah'tan geldiği gerçek olsaydı insanlarca tanınmayan bilinmeyen bir liderin yerine; tanınan, bilinen bir lidere indirilmesi evla olurdu.” diyerek başka bir Kur'an'ın getirilmesi veya değiştirilmesi veyahut Arapça olmayan bir dille ve bir bütün olarak getirilmesini ileri sürüyorlardı. Ayrıca galibiyetin kendilerinin olması için insanlara Kur'an'ı okurken Peygamberi şaşırtmayı, onu yalnız bırakmayı ve onu dinlememeyi kendi aralarında kararlaştırdıktan sonra tavsiye ediyorlardı. Nitekim bu husus aşağıda vereceğimiz ayeti kerimelerde geçmektedir:

1. Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, işittik! İstesek biz de aynısını söyleyebiliriz; bu sadece eskilerin masallarıdır." derlerdi. (Enfal,31)

2. Ayetlerimiz onlara açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir. "dediler. De ki: "Onu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım. De ki: "Allah dileseydi ben onu size okumazdım. Size de bildirmemiş olurdu. Daha önce yıllarca aranızda bulundum. Hiç düşünmüyor musunuz?” (Yunus, 15-16) ("Ayetler Peygambere Kur'an okumadan önce aralarında yıllarca  yaşadığını ve bunları 'kendiliğinden yapmadığını”onlara hatırlatmasını emretmektedir.") 

3. Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde -ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir- onlar: "Sen sadece uyduruyorsun. "derler. Hayır, ama onların çoğu bunu bilmezler. De ki: "Kur'an'ı; Ruhul-Kudüs Rabbi'nin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir.” Andolsun ki; "Ona elbette bir insan öğretiyor. "dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Kur'an ise fasih Arapçadır, Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola eriştirmez. Onlara can yakıcı azap vardır. Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlardır. İşte onlar yalancıların ta kendileridir. (Nahl, 101-105)

4. Ayetlerimiz size okunduğunda, büyüklük taslayıp arkanıza dönüyor, gece toplantılarınızda ağzınıza geleni söylüyorsunuz. Onlar, söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, geçmiş atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Veya Peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar? (Mü 'minun, 66-69) 

Bu ayetlerde müşriklerin Peygamberi tanıdıkları ve onun doğru  olduğunu bildiklerini ve buna rağmen, Kur'an okunduğunda sanki Peygamber, hikâye anlatan biriymiş gibi, onu yalnız bırakıp gerisin geri, arkalarına dönüp gittiklerini hatırlatan sureden bir parça vardır. 

5. Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kur'an'ı terketmişti. " der. Böylece her Peygamber için suçlulardan  bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter.Oysa biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz. (Furkan, 30-32) 

Bu ayetler, sosyal bir gerçeği kapsamaktadır: Allah Peygamberleri gönderdiğinde günahkâr mücrimler, düşmanlık ve böbürlenip yüz çevirmekle ortaya çıkarlar.

6. İnkâr edenler: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız, " dediler. (Fussilet, 26)

7. Kendilerine Kur'an geldiğinde, onu inkâr edenleri cezalandıracağız. Oysa o değerli bir kitaptır. Ki ne önünden, ne de ardından ona batıl gelemez. Hâkim ve övülmeye layık olan Allah katı'ndan indirilmedir. Senin için söylenenler, senden önceki Peygamberler için de söylenmişti. Doğrusu Rabbin hem bağışlayan hem de can yakıcı azap verendir. Biz bu Kur'an yabancı bir dil ile ortaya koysaydık; "Ayetleri uzun uzun açıklanmalı değil miydi? Bir Arap'a yabancı dil öyle mi? " derlerdi. De ki: "Bu, inananlara doğruluk rehberi ve gönüllere şifadır. " İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an onlara kapalıdır; sanki bunlara uzak bir mesafeden sesleniliyor da anlamıyorlar. (Fussilet, 41-44)  Ayetler de, müşriklerin sırf taciz etmek için Kur'an-ı Kerim'in yabancı (Arapça olmayan) dille nüzulünü istedikleri çağrısını veriyor ve bu yönden onlara cevap vermektedir.

8.Gerçek kendilerine geldiği zaman: "Bu bir büyüdür. Doğrusu biz onu inkâr ediyoruz" dediler. "Bu Kur'an iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi? " dediler. (Zuhrııf, 30-31) (Yani, Mekke veya Taif'in önde gelen büyüklerinden birisine indirilmeliydi. diyorlardı.) 

9. Nerde onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de Peygamber gelmişti. Ondan yüz çevirmişler ve "Belletilmiş,öğretilmiş bir deli." demişlerdi. (Duhan, 13-14)

Sözcülerı:"istesem Kur'an gibi söz söylerim, Kur'an bir uydurmadır. Öncekilerin masallarıdır." dediğinde Kur'an bir benzerinin veya bir parçasının, bir söz, sure veyahut bir kaç surenin getirilmesini isteyerek onlara meydan okur. Öyle ki ortaklarından, yaptıklarından ve vereceğimiz ayetlerde ifade edildiği gibi onlara yardım edebileceklerin hepsinden yardım isteyebilecek ve görebileceklerini söyler:

1. Kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, sizde onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah'tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın. (Bakara, 23)

2. Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki, "Eğer iddianızda samimi iseniz, Onun surelerine benzer bir sure meydana getirin ve, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın. '' (Yunus, 38)

3. "Onu uydurdu” diyorlar, öyle mi? De ki: "Öyleyse, eğer iddianızda samimi iseniz, onun surelerine benzer uydurulmuş on sure getirin, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın. '' (Hud, 13)

4. Ama onlara katımızdan gerçek gelince: "Musa'ya verilenlerin eşi buna da verilmeli değil miydi. " dediler. Daha önce Musa'ya verileni de inkâr etmemişler miydi? "Yardımlaşan iki sihirbaz.” de-mişlerdi; "Hepsini inkâr edenleriz. " demişlerdi. De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha doğru bir kitap getirin de, ben ona uyayım." (Kasası 48-49)

5. Yahut "Onu kendisi uydurdu. " diyorlar, öyle mi? Hayır; inanmıyorlar. Eğer iddialarında samimi iseler Kur'an 'ın benzeri bir söz getirsinler. (Tur, 33-34)

Bu meydan okuyuş karşısında kuşkusuz aciz kaldılar. Nitekim bu ayetlerden sonra gelen ayetler gözle görülür bir açıklıkla bunu ifade etmektedir:

1. Eğer yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o takdirde, inkâr edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının. (Bakara, 24)

2. Onlar ilmini kavrayamadıklar ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak. (Yunus, 39) Onu kavramadan ve çerçevesini anlamadan haksız yere mantıksızca yalanladılar. Zaten mülhitlerin ve sorumsuzların durumu işte böyledir.

3. Eğer size cevap veremedilerse; bilin ki, o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir, Ondan başka ilah yoktur. Artık Müslümansınız değil mi? (Hud, 14)

4. Eğer sana cevap veremezlerse, onların sadece hevalarına uyduklarını bil. Allah'tan bir yol gösterici olmadan hevasına uyandan daha sapık kim vardır? Allah zalim Milleti şüphesiz ki doğru yola eriştirmez. (Kasas, 50)

Bakara suresinin ayeti medenî hem de Kur'an'ın medenî bölümünün ilklerindendir. Mekke dönemindeki müşriklerin acizliklerini haber verirken aynı şekilde onların kesin acizliklerini de ifade etmektedir. Nitekim bu mutlak acizlik, İsra suresinde çok güzel ve güçlü bir üslupla insan ve cinlerin tamamı (birbirleriyle yardımlaşsalar ve birbirlerini destekleseler bile) herkes için tescil edilmiştir. Tıpkı şu ayette görüldüğü gibi:

De ki: "İnsanlar ve cinler bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler yine de onun benzerini getiremezler. Birbirlerini destekleseler (yardımlaşsalar) de.” (İsra,88)

Allah'ın Kitabı ve Resulü, Kur'an çerçevesinde Allah Resulü ile inkârcılar arasında alevlenen sürekli ve zorlu mücadelede bu büyük köklü ve susturucu zaferi işte böyle kazandı. Dolayısıyla aklen, delil ve nassca Kur'an'ın Allah'ın vahyi olmadan ortaya konulmasının ve beşerî bir akıldan kaynaklanmasının mümkün olmadığı ispatlanmış oldu.

Hemen şunu hatırlatalım kil kimi müfessir ve tevilciler, Kur'an-ı Kerim'in çeşitli konumlarda tescil ettiği inkârcıların bu mutlak aczi konusu üzerinde durmuşlardır. Onlardan kimisi "Kur'an onların kavrama ve üsluplarının üstündedir.” derken, kimiside "Kuran'ın edebi üstünlükleri, belağatı, eşsiz düzenlemesi ve konumunun yüceliğini haykırması ve kapsamıyla her zaman ve mekânda âlemlere rahmet ve hidayet dolu telkinleri, esas ve ilkelerini birleştirmiştir. Bütün bunlardan fışkıran derin ve etkin ruhaniyetinden dolayı bunun doğru ve hak olması gerekir." demiştir. Bu özelliğiyle Kur'an, Allah'ın Peygamberi Hz. Muhammed'in (as) müşriklere meydan okumada Allah'ın büyük bir mucizesidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

KUR'AN'DA EVREN, YARATILIŞI VE KANUNLARI

Kur'an'ı inceleyen bir kimsenin göz önünde bulundurması gereken bir husus: Kur'an'da yer alan kimi ayetlerdeki evrenin yaratılışı, kanun ve sahnelerine ilişkin işaretler, yüce Allah'ın azametine, egemenliğinin sınırsız genişliğine, sanatının incelik, eşsizlik ve takdirine, her şeyi kuşatmasına, kudretine ve tedbirine dinleyicilerin dikkatini çekmeyi hedeflemiştir. Davetin ana hedeflerinden Yüce Allah'ın varlığının vücubunu, en mükemmel sıfatlarla nitelenmesini, her türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu; çoluk-çocuğa, ortağa, yardıma ihtiyacının olmadığını; Rablik ve ulûhiyette bir ve tek olduğuna; sadece bir tek kendisinin, önünde boyun eğilmeye,ibadet edilmeye, yönelmeye, yakarışa ve mutlak tasarrufa layık olduğuna; ilminin büyük küçük her şeyi kuşattığına; evrenin, Onun hikmetinin gerektirdiği kanunlar çerçevesinde yaratılışındaki ulu ve yüce hikmetine dikkatleri çekmeyi vedesteklemeyi hedeflemiştir. Sonra Allah, korku ve heybetini dinleyicilerin kalplerine ser...

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...