Ana içeriğe atla

NEFİS TEZKİYESİ

Kur'ân'ın gayelerinden biri de, beşerî nefis tezkiyesine davettir. Dünya ve ahiret kurtuluşu nefsin tezkiyesine bağlıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." (ŞEMS 91/7-10)

Buna göre nefis, fıtratı gereği onu kirleten ve kötülükle buluşturan zulme elverişlidir, aynı zamanda onu temizleyen ve arındıran takvayada müsaittir. İnsana düşen, aklıyla ve iradesiyle iki yoldan birisini yani arınma yolunu(tezkiye) veya kötülük yolunu(tedsiye) seçmesidir.

Şüphesiz ki arınma yolunu tercih ettiğinde aynı zamanda kurtuluş yolunu da seçmiştir.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Arınan kimse mutlaka kurtuluşa erer. (A'la 87/14)

Yüce Allah kıyamet günü rabbinin huzuruna çıkanlar hakkında şöyle buyurmaktadır: "Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir. İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükâfatı budur. "(Taha 20/75,76)

Tüm peygamberlerin risâleti, arınmaya davettir. Bundan dolayı biz Mûsâ'yı (aleyhisselam) Rabbi tarafından Firavun'a gönderilince şöyle dediğini görüyoruz: "De ki: Arınmayı ve seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın." (Naziat 79/18-19)

Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) risâetinin esaslarından birisi de tezkiyedir. Bu mevzu, Allah'ın kitabında dört âyette geçmiştir. Bunlardan bir tanesi, ibrâhîm (aleyhisselam) ve Ismâîl'in (aleyhisselam) vaat edilen Müslüman ümmete davetinde gelendir: "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin."(Bakara 2/29)

Bunlardan bir tanesi de, Yüce Allah'ın şu kavlidir: "Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik. "(Bakara 2/151)

Bunlardan bir tanesi de, Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler."(Ali İmran 3/164)

Bunlardan bir tanesi de, Yüce Allah'ın şu kavlidir: "Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler."(Cuma 62/2)

"Tezkiye” lafzı, "zekâ-yezku-zekât”tan müştaktır/türemiştir. Bu, iki mana veya iki unsuru içerir: Tahâret ve geliştirme (nemâ). Bundan dolayı Hz. Nebî'nin (sallallahu aleyhi De sellem) ümmi Araplara verdiği önemi iki guruba ayırmak mümkündür:

Birincisi: Aklı, şirkin hurafelerinden ve saçmalıklarından temizlemek, kalpleri cahiliyye kasvet ve kabalığından temizlemek, irâdeleri, hayvanî arzulardan ve yırtıcı saldırganlıklardan temizlemek ve davranışları cahiliyye rezilliklerinden temizlemektir.

İkincisi: Akılları ma'rifet ile kalpleri iman ile irâdeleri sâlih amellere teveccüh ile davranışları adalet, ihsan ve güzel ahlâk ile beslemek ve geliştirmektir. İşte Hz Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) yaptığı budur. Araplara, Kitâbı ve hikmeti öğretti. Onları kemiren putperestlik fikirlerinden ve câhilî sapmalardan tevhidin ma'rifeti ve imanının fazileti sayesindeen büyük bir tezkiye ile arındırdı. Onlar şu âyetteki Övgüyü hak etmiştir :"Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. "(Ali İmran 3/110)

Bu tezkiye, Allah'ın fazlı ve tevfiki ile ancak tamamlanır. Yüce Allah, "Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah 'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı” buyurmaktadır." (Nur 24/21)

Benzer şekilde insanın çabası ve gayreti mutlaka gereklidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah'adır. "(Fatır 35/18)

Yüce Allah, mümtaz Peygamber'ini (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine koşa koşa gelen âmâ müslümanın yüzüne sert bakışla bakması sebebiyle azarlamıştır. Hâlbuki o (âmâ), Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içindeydi. O, ona aldırmıyordu. O, kavminin efendilerine yaptığı davet sebebiyle aldırmıyordu. Belki Allah onların sinelerini Islâm'a açar umuduyla aldırmıyordu.

Ne var ki Yüce Allah, tezkiye talebiyle geldiği umulan âmâdan yüzçevirmesi sebebiyle Resûl'ünü (sallallahu aleyhi ve sellem) itab etmiş ve ağır eleştirmişti. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "(Peygamber), âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve çevirdi. (Resûlüm!Onun halini) sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek. "(Abese 80/1-3)

Kur'ân-ı Kerîm, tezkiyede ibadetlerin tesirini beyân etmiştir. Zekâtın eseri konusunda Yüce Allah, "Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al" (Tevbe 9/103) buyurmaktadır.

Nefsi terbiye etmede elde edilmeye çalışılan tezkiye konusunda Kur'ân'ın teşvik ettiği edeplerin eserini de beyân etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. "(Nur 24/30)

(İçeri girmek için gerekli) izin âdâbı konusunda şöyle buyurmaktadır: "Eğer size, "Geri dönün" denirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır."(Nur 24/28)

Tezkiye konusunda aile ve diğer meseleler ile ilgili Yüce Allah'ın farz kıldığı şerîat hükümleri ile ilgili vazifelerini yerine getirmedeki eseerini beyân etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisive en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz."(Bakara 2/32)

Şüphe götürmez bir husustur ki, ümmetin ve toplumların ıslâhı, ancak fertlerinin ıslâhı ile mümkündür. Fertlerin kurtuluşu da nefsin ıslâhına bağlıdır. Başka bir ifade ile nefis tezkiyesine bağlıdır. Tâ ki nefis"kötülüğü emreden nefs-i emmâre”den "nefs-i levvâme”ye oradan da "nefs-i mutmainne”ye dönüşsün.

Bunun cihada ihtiyacı vardır. Fakat bu, zâyi olmayan bir cihattır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bizim uğrumuzda cihad edenler varya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir."(Ankebut29/69)

Arınmış nefsi süsleyen en önemli vecibe, müminlerin ahlâkıdır. Kur'ân, özellikle Enfâl ve Müminûn sûrelerinin başında, Ra'd ve Zâriyât sûrelerinin ortalarında, Furkân, Hucûrât ve diğer sûrelerin sonlarında bunu açıkça gün yüzüne çıkartmıştır. Ayrıca bu özellik, nebevî ahlakta da kendini bulmuştu. Hatta müminlerin annesi Hz. Aişe'nin (radiyallahuanha) anlattıklarına göre O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ahlâkı Kur' ândı.

Arınmış nefsin, kendisini nifâk ahlâkından ve münâfıkların rezilliklerinden temizlemesi gerekir. En önemli vecibelerinden birisi de budur. Kur'ân özellikle Tevbe, Bakara, Nisâ, Münâfikûn ve diğer sûrelerde,bunları apaçık bir şekilde ortaya koymuştur.

YUSUF EL KARADAVİ: KURAN-I ANLAMADA YÖNTEM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

KUR'AN'DA EVREN, YARATILIŞI VE KANUNLARI

Kur'an'ı inceleyen bir kimsenin göz önünde bulundurması gereken bir husus: Kur'an'da yer alan kimi ayetlerdeki evrenin yaratılışı, kanun ve sahnelerine ilişkin işaretler, yüce Allah'ın azametine, egemenliğinin sınırsız genişliğine, sanatının incelik, eşsizlik ve takdirine, her şeyi kuşatmasına, kudretine ve tedbirine dinleyicilerin dikkatini çekmeyi hedeflemiştir. Davetin ana hedeflerinden Yüce Allah'ın varlığının vücubunu, en mükemmel sıfatlarla nitelenmesini, her türlü noksanlıktan münezzeh olduğunu; çoluk-çocuğa, ortağa, yardıma ihtiyacının olmadığını; Rablik ve ulûhiyette bir ve tek olduğuna; sadece bir tek kendisinin, önünde boyun eğilmeye,ibadet edilmeye, yönelmeye, yakarışa ve mutlak tasarrufa layık olduğuna; ilminin büyük küçük her şeyi kuşattığına; evrenin, Onun hikmetinin gerektirdiği kanunlar çerçevesinde yaratılışındaki ulu ve yüce hikmetine dikkatleri çekmeyi vedesteklemeyi hedeflemiştir. Sonra Allah, korku ve heybetini dinleyicilerin kalplerine ser...

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...