Ana içeriğe atla

FARZ NAMAZLAR VE VAKİTLERİ

 


Farz  Namazlar

Mükellef olan her müslümana farz olan namazlar sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarıdır. Bu namazlar, Hz. Peygamber'in Beyt'ül-Makdis'e, oradan da semaya çıkarıldığı gecede farz kılınmıştır. Allah Teâlâ, peygamberine ve diğer müslümanlara bir gün bir gecede elli vakit namaz farz kıldı. Sonra beş vakite düşünceye kadar tahfif etti. Beş vakit namaz kılınır, fakat elli vakit namaz ecri verilir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ben Mekke'de iken evimin tavanı ayrıldı, Cebrail indi, sonra elimden tutarak beni en yakın semaya götürdü.  Allah Teâlâ üm­metime 50 vakit namazı farz kıldı. Bunun üzerine tekrar Allah'a müracaat ettim. Allah 'Onlar beş vakittir ve yine onlar elli vakittir. Benim nezdimde söz değişmez' buyurdu.[3]

Sahih görüşe göre İsra hâdisesi, Hz. Peygamber Mekke'den Medine'­ye hicret etmeden 18 ay önce olmuştur. Durum böyle olunca beş vakit namaz, Hz. Peygamber'in daha önce sabahları ve akşamları kıldığı iki vakit namazı neshetmiş oluyor.

Farz  Namazların  Vakitleri

Beş vakit namazın herbirinin belli vakitleri, o vakitlerin de bir başlangıcı, bir de sonu vardır. Vaktin girişinden önce ve vakit çıktıktan sonra namaz kılmak caiz olmaz.

Şüphesiz ki namaz, mü'minlerin üzerine vakit(leri bel)li bir farzdır.

(Nisa/103)

Namaz, özel vakitlerle sınırlandırılmış bir farzdır. Sahih hadîslerde bildirildiğine göre beş vakit namaz farz kılındıktan sonra Cebrail gelerek namaz vakitlerini Hz. Peygamber'e öğretmiştir.[13] Hz. Peygamber de hem söz, hem  de fiiliyle namaz vakitlerini müslümanlara öğretmiştir.

Ebu Musa el-Eş'arî şöyle rivayet ediyor: "Bir kişi Hz. Peygamber'e namaz vakitlerini sordu. Hz. Peygamber ona bir cevap vermedi. Sonra şafak söker sökmez sabah namazını kıldırdı. Neredeyse insanların birbir­lerini tanıyamayacakları kadar karanlıktı. Sonra güneş tam tepeden batıya meylettiği zaman müezzine emretti ve öğle namazını kıldırdı. Öyle ki iyi bilen bir kişi 'Gündüz yan olmuştur1 derdi. Sonra güneş yüksekteyken ikindi namazını kıldırdı. Sonra güneş battığı zaman akşam namazını kıldırdı. Sonra şafak kaybolduğu zaman yatsı namazını kıldırdı. Ertesi gün sabah namazını o kadar geciktirdi ki namazdan çıkan biri 'Güneş

muhakkak doğmuştur' yahut 'hemen hemen doğmak üzeredir* diyebilirdi. Sonra öğle namazını dünkü ikindi vaktine yakın bir zamana kadar tehir etti. Sonra ikindiyi o kadar geciktirdi ki namazdan çıkan bir kimse 'güneş kıpkırmızı oldu1 derdi. Sonra şafağın kaybolma zamanı yaklaşıncaya kadar akşam namazını geri bıraktı. Sonra yatsı namazını gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar geciktirdi. Sonra sabah olunca soru soran kişiyi çağırdı ve ona 'Namazların vakti şu iki vakit arasıdır' dedi".[14]

Burada mücmel kalan bazı noktalan açıklayan veya fazlalık getiren hadîsler de vardır. Bunları, aşağıda namazların vakitlerini tafsilatlı olarak anlatırken göreceğiz.

Sabah Namazı

Sabah namazının vakti, fecr-i sadık'ın doğuşu ile başlar, güneşin doğuşuna kadar devam eder. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sabah namazının vakti, fecrin doğuşundan başlar, güneşin çıkış za­manına kadar devam eder.[15]

Öğle Namazı

Öğle namazının vakti, güneşin tam tepeden batıya doğru kaymaya başladığı zaman başlar. Bu vakte zeval vakti denir. Çünkü o vakitte doğuya doğru uzanan küçük gölgeler görünür. Ona.zeval gölgesi denir. Öğle namazının vakti, herşeyin gölgesinin kendi boyuna ulaştığı zamana kadar devam eder. Zeval gölgesi de bu gölgeye dahildir. Çünkü o, öğle namazı vaktinin ilk belirtisidir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Öğle namazının vakti, güneşin batıya doğru kaymasıyla başlar. O zaman kişinin gölgesi boyu kadardır. İkindi girinceye kadar devam eder.[16]

İkindi  Namazı

İkindi namazının başlama vakti, öğlenin sona erdiği zaman başlar. Güneş batıncaya kadar devam der. Şu hadîs buna delâlet eder:

Güneş batmadan önce ikindi namazının bir rekâtına yetişen kimse ikindi namazına yetişmiş demektir.[17]

Fakat namazı, her şeyin gölgesinin iki misline ulaştığı zamana kadar ertelememek en güzelidir, zira hadîsten bu anlaşılmaktadır. Bir de Hz. Peygamber'in şu sözü vardır:

İkindi namazının vakti, güneş sapsarı oluncaya kadardır.[18] Bu hadîs, muhtar olan vakte hamledilir.

Akşam  Namazı

Akşam namazının vakti, güneşin batmasıyla başlar, kırmızı şafak kay­bolup batı tarafında eseri kalmayıncaya kadar devam eder. Kırmızı şafak, güneş ışınlarından kalan noktalardır, güneş battığında doğu tarafında gö­rülür. Sonra karanlık onu batıya doğru kaydırır. Karanlık yeryüzünü kap­layıp batı ufkuna uzandığında, kırmızı şafağın eseri ortadan kalktığında akşam namazının vakti sona ermiş, yatsı namazının vakti girmiş demektir. Vakitleri bildiren hadîs buna delâlet eder. Zira Hz. Peygamber şöyle demiştir:                                                 \

Akşam namazının vakti, kızıllık düşünceye kadardır.[19]

Yatsı  Namazı

Yatsı namazının vakti, akşamın sona ermesiyle başlar, fecr-i sadık'ın doğuşuna kadar devam eder. Fakat en muhtar görüşe göre, gecenin üçte birinden daha fazla erteîenmemelidir. Fecr-i sadıktan maksat, doğu ufkuna yayılan bir ışıktır; bu ışık güneşin aksetmesiyle meydana gelir. Sonra yavaş yavaş göğe doğru yükselip güneşin doğusuyla tamamlanır. Yatsı namazının başlama, sona erme ve muhtar olan vaktinin delili, vakitleri bildiren hadîsle birlikte bir de şu hadîstir:

Dikkat edin! Şu muhakkak ki uyku ile namaz kaçırmakta bir tefrit yoktur. Tefrit ancak diğer bir namaz vakti girinceye kadar namazını kılmayan kimse içindir.[20]

Bu hadîs, bir namaz vaktinin diğer namaz vakti girdiğinde sona erdiğine delâlet eder. Fakat sabah namazı bundan hariçtir. Zira sabah namazının vakti, öğle namazı vaktinin girmesiyle değil, güneşin doğma­sıyla sona erer.

İşte bunlar, beş vakit namazın vakitleridir. Fakat namazları kasden vaktin sonuna bırakıp da vaktin genişliğini mazeret olarak ileri sürmemek gerekir. Çünkü böyle yapmak, namaz vaktinin çıkmasına sebep olabilir. Hatta bu gevşeklik namazı terketmeye bile sebep olabilir. Sünnet olan, namazları vaktin başlangıcında kılmaktır.

Hz. Peygamber'e 'Amellerin en efdali hangisidir?' diye sorulduğunda 'Vaktinde kılınan namaz' diye cevap vermiştir.[21]

Namazın bir kısmı vakti içinde, bir kısmı da vakti dışında kıhnırsa, o namaz, vakti içinde kılınmış sayılır. Aksi takdirde kaza edilmiş bir namaz sayılır. Bunun delili, Hz. Peygamber'in şu hadîsleridir:

Kim güneş doğmadan sabah namazının bir rekâtına yetişirse, o, sa­bah namazına yetişmiştir. Kim güneş batmadan Önce ikindi na­mazının bir rekâtına yetişirse ikindi namazına yetişmiştir.[22]

Bir namazın bir rekâtına yetişen kimse, o namaza yetişmiştir.[23]



_______________________

[3] Buharî/342; Müslim/163

[13] Ebu Dâvud/393; Tirmizî/149

[14] Müslim/6l4 ve başka muhaddisler

[15] Müslim/612

[16] Müslim/612

[17] Buharî/554; Müslim/608

[18] Müslim/6l2

[19]  Müslim/612

[20]  Müslim/681, (Ebu Katade'den)

[21] Buharî/504; Müslim/85

[22] Buharî/554; Müslim/608

[23] Buharî/555; Müslim/607

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...