Namazın Meşruiyetinin Delilleri
Namazın meşruiyeti birçok ayet ve hadîsle sabit olmuştur. Bu husustaki ayetlerden bazıları şunlardır:
O halde akşama girdiğinizde de sabaha çıktığınızda da Allah'ı teşbih ve tenzih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde (bulunan tüm varlıkların) hamd(i) Allah'a mahsustur. Gündüzün sonunda da, öğle vakti geldiğinde de (Allah'ı teşbih edin ve ikindi ile öğle namazını kılın!) (Rum/17-18)
İbn Abbas'a göre 'akşama girdiğinizde' sözünden maksat, akşam ve yatsı namazlarıdır. 'Sabaha çıktığınızda1 sözünden maksat da sabah namazıdır. Aşiyyen kelimesinden maksat, ikindi namazıdır. 'Öğle vakti geldiğinde' ibaresinden maksat da öğle namazıdır.
Şüphesiz ki namaz, mü'minlerin üzerine vakit(leri bel)li bir farzdır. (Nisa/103)
Hadîsten delili ise, yukarıda geçen İsra Hadîsinden başka şu hadîslerdir: Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken şöyle buyurmuştur:
Onları, önce Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şehadet etmeye çağır. Eğer onlar buna itaat ederlerse onlara şunu bildir: Allah onların üzerine her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştır. [4]
Bir bedevi, Hz. Peygamber'e namaz hususunda sorduğunda, Hz. Peygamber 'Bir gün, bir gecede beş vakit namaz farzdır' dedi. 'Üzerime bundan başkası da olacak mı?' dediğinde, Hz. Peygamber 'Hayır, meğer ki kendiliğinden kılasın' buyurdu.[5]
Namazın Dindeki Yeri
Namaz, bedenî ibadetlerin en üstünüdür, bir kişi Hz. Peygamber'e, ibadetlerin en üstününün hangisi olduğunu sorunca, Hz. Peygamber şöyle dedi:
- İbadetlerin en üstünü namazdır.
- Sonra hangisi?
- Namaz.
- Sonra hangisi?
- Namaz.[6]
Bir müslüman iki vakit namazı, güzel bir şekilde eda ederse, o, iki namaz arasındaki günahlara kefaret olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ beş vakit namaz vasıtasıyla hataları siler.[7]
Allah'ın emrettiği gibi abdesti tam alıp da şu beş vakit namazı kılan
hiçbir müslüman yoktur ki bu namazlar, aralarındaki günahlar için
birer kefaret olmasın.[8]
Nitekim" tembellik nedeniyle namaz hususunda gevşeklik gösteren bir kimsenin, böyle devam ettiği takdirde küfre girmesi sözkonusu olduğu gibi -daha önce söylediğimiz gibi- namaza devam etmesi de imanını besler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Namazı kasden terketmeyin. Çünkü namazı kasden terkeden bir kimsenin üzerinden Allah ve Rasûlü'nün zimmeti beri olur.[9]
Namazı Terketmenin Hükmü
Namazı terkeden bir kimse ya tembelliğinden, ya inkâr ettiğinden veya hafife aldığından ötürü terkeder. Namazı, farziyetini inkâr ederek veya hafife alarak terkeden bir kimse kâfir olur. Hâkimin onu tevbeye davet etmesi farzdır. Eğer tevbe edip namazı kılarsa bir mesele kalmaz, ancak tevbe etmezse; mürted olduğundan ötürü öldürülür. İrtidat nedeniyle öldürülen kişinin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve müslüman mezarlığına defnedilmesi caiz değildir. Çünkü o kişi artık müslü mani ardan kabul edilmemektedir.
Namazın farziyetine inandığı halde, tembellik nedeniyle namazı ter-keden kimseyi hâkimin, namazlarını kaza etmeye ve terkettiğinden ötürü tevbeye davet etmesi gerekir. Eğer namazlarını kaza etmeye yanaşmazsa öldürülmesi gerekir. Onu öldürmek, asi müslümanları öldürmek için meşru kılman cezaların kapsamına girer. Ayrıca bu, terkedilmesi nedeniyle savaş açılan bir farzı terketmenin cezasıdır. Fakat bu nedenle öldürülen bir kimse müslüman kabul edilerek kendisine teçhiz, tekfin, defin ve miras hususunda müslüman muamelesi yapılır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ben, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet edinceye ve namazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yapınca kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslâm'ın hakkı hariçtir ve hesaplan da Allah'a aittir.[10]
Bu hadîs Lâilahe İllallah Muhammed'ur-rasûlullah dediği halde namaz kılmayan kimselerle savaşılması gerektiğine delâlet eder. Ancak böyle kimseler kâfir sayılmazlar. Bunun delili şu hadîstir:
Kim Allah'ın kullan üzerine farz kıldığı beş vakit namazı, hakkına riayet ederek kılarsa, Allah onu cennet'e koymaya söz vermiştir. Kim de onları kılmazsa, Allah katında onun hiçbir ahdi yoktur; dilerse azap eder, dilerse cennet'e sokar.[11]
Bu hadîs, namazı terkeden bir kimsenin kâfir olmadığına delâlet eder. Zira namazı terketmekle kâfir olunsaydı Hz. Peygamber 'Allah dilerse azap eder, dilerse cennet'e sokar' demezdi. Çünkü kâfir asla cennet'e giremez. O halde buradaki namazı terketme, tembellik nedeniyle terketmeye hamledilir. Böylece deliller arasında da tenakuz sözkonusu olmaz. Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kişi ile küfür ve şirk arasında namazın terki vardır.[12]
Buradaki terk, namazın farziyetini inkâr ederek veya namazı hafife alarak terketmedir.
[4] Buharî/1331; Müslim/19
[5] Buharî/46; Müslim/İl
[6] İbn Hibban/258
[7] Buharî/505, (Ebu Hüreyre'den)
[8] Müslim/231, (Hz. Osman'dan)
[9] İmam Ahmed, VI/421, V/338
[10] Buharî/25; Müsim/22, (İbn Ömer'den)
[11] Ebu Dâvud/1420 ve başka muhaddisler, (Ubade b. Samit'ten)
[12] Müslim /82 ve başka muhaddisler (cabirden)
Yorumlar
Yorum Gönder