Bir sohbetlerinde Hasan-ı Basri Hazretleri "Nasıl ki erkeklerin aslanları varsa, dişi aslanlar da vardır." dedi.
"Kimdir bu dişi aslan?" diye sorulunca, o da dişi aslanın Rabiatül Adeviyye olduğunu söyledi.
Bunun üzerine, zamanın şeyhleri ve mürşitleri Rabiatül Adeviyye'nin evine ziyarete gittiler. Evi o kadar mütevazı idi ki dünyalık birkaç parça eşyadan başka hiç bir şey yoktu. Evinde ışık dahi bulunmamakta, karanlık bir yerdi. Gelen ziyaretçiler, Rabia anamızı tebrik edip bu makama nasıl geldiğini soracaklardı. Hasan-ı Basri o karanlıkta:
"Sen sağa, sen sola, sen de buraya otur." diyerek herkesi yarım ay şeklinde topladı. Bundan sonra: "Mallarımız, çocuklarınız sizin için birer fitnedir.(Teğabün, 15) "Sakın ola ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın.” (Münafıkun, 9) ayetlerini okuyarak sohbete başladı. Çeşitli ayet ve hadislerle Allah'ı sevmenin yollarını anlattı.
Daha sonra sözü Rabia anamıza bıraktı. Hasan-ı Basri Hazretleri, ziyaretten sonra kadınları irşad edecek, onlara Allah ve Resulünü sevdirecek bir insanla hayatına devam etmek istiyordu. Bu sebeple Rabiatül Adeviyye ile evlenmek istedi. Onunla görüşmeleri için aracılar yolladı. Rabiatül Adeviyye bu teklifi duyunca: "Ben dokuz nefsime sahip oldum da o bir nefsine sahip olamadı mı? Hayır, istemiyorum" deyip aracıları geri yolladı. Cevabı duyan Hasan-ı Basri Hazretleri: "Eyvah! Teklifimi nefsanî zannetmiş, yanlış anlaşılmışım." deyip bizzat kendisi yanına gitti.
Ona: "Ya Rabia! Biz seni burada mahcup gördük. Seni Allah için nikâhlayıp haneme götürmek istedim. Tüm müminlerin senden ve senin ilminden istifade etmesini arzuladım." deyince, Rabiatül Adeviyye: "Eğer benim son nefesimde imanla gideceğime, kabrimde suallere cevap verebileceğime, Sırat köprüsünden geçebileceğime dair bir ruhsat ve bir imza verebilirsen, hemen kıyalım nikâhımızı." dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basri Hazretleri: "Katiyen böyle bir şey yapamam.” deyip ağlayarak evine gitti. Bu olaydan kısa bir süre sonra Rabiatül Adeviyye vefat etti. Onun tabiri ile:" "Aşık, maşukuna kavuştu.” O sıralarda Selman-ı Farisi (ra) 129 yaşında olduğu halde, Kûfe şehrine Hasan-ı Basri Hazretleri ile görüşmeye geldi.
Ona, Allah-u Teâlâ'da fani olmanın formüllerini gösterdi. Böylece Hasan-ı Basri Hazretleri, seyr-i sülûkunu tamamladı. Kemale erip Efendimizin (asm) varisi oldu. Bir gün Rabiatül Adeviyye'nin kabrinin başına gelerek: "Ah Rabia ah! Öyle ruhsatlar varmış ki; eğer şimdi benden o ruhsatları isteseydin; iman ile gitmene, kabir suallerine yardımcı olacağıma, sırat köprüsünden geçeceğine, amel defterinin sağdan verileceğine, Livaül Hamd sancağına gideceğine dair, değil imza, mühür basardım." dedi.
Ehlullah'ın haber verdiği bu kıssadan anlaşılacağı üzere, Allah'ın kendilerine izin ve ruhsat verdiği nice zâtları Allah katında şefaatçi olacaklardır. Allah katında şefaat etmeye izin verilenler öncelikle bu ümmete haliyle, yaşantısıyla örnek olmuş, ışık olmuş önderler olması icap eder. Zira onlar, Allah-u Teâlâ'yı kullara sevdiren ve kulları da Allah'a sevdiren önderlerdir.
Yorumlar
Yorum Gönder