Ana içeriğe atla

ŞEHİTLİK



Allah yolunda canını feda eden, dinini, vatanını, bayrağını, namusunu müdafaa ederken ölen, haksız yere öldürülen Müslümanlara şehit denir. Müslüman diyorum çünkü Müslüman olmayanlar şehit olmaz.

Şehitlik, Allah katında Peygamberlikten sonra en yüksek mertebedir. Peygamberden sonra derecesi en yüksek olanlar şehitlerdir. Şehitler, Allah'u Teala'nın sevgili kullarıdır. Cennete, onlar için sonsuz nimetler hazırlanmıştır. İmanla ölen ve cennete giren bir kimse dünyaya tekrar gelmek istemez. Fakat şehitler böyle değildir. Onlar, tekrar dirilmek ve tekrar şehit olmayı arzu ederler. Bu arzular, şehitlik mertebesinin cennet nimetlerinden daha tatlı, daha zevkli olmasındandır. Şehitlerin, cennet nimetlerine kavuştukları vakit: (EY RABBİMİZ, BİZ SENİN YOLUNDA TEKRAR ŞEHİT OLMAK İÇİN DÜNYAYA DÖNDÜRÜLÜP ÖLDÜRÜLMEYİ İSTİYORUZ). diyerek, Allah'u Teala'ya yalvaracaklarını Peygamber Efendimiz (AS) haber vermektedir. 

Şehitlerin, kul borçlarından başka bütün günahları af olunur. Kul borçlarını da, Allah'u Teala kıyamette, hak sahibine cennet nimetlerini ihsan ederek helalleştirecektir. Allah yolunda savaşırken, hudut boylarında nöbet tutarken ölenlere, kıyamete kadar bu ibadetlerinin sevabı verilir. Şehitlerin bedeni çürümez, kabirlerinde diridirler.  Suda boğularak şehit olana, karada şehit olanın iki misli sevap verilir. Hatta kul borçları da affedilir. Havada şehit olanlarda böyledir. 

Müslümanları, asırlarca harp meydanlarında zaferden zafere koşturan biricik arzu, ahirette şehitlere verilecek sonsuz nimetlere iman etmeleri ve bunlara kavuşmak için can atmalarıdır. Dünyanın faniliğine, ahirette ise cennetin ve nimetlerinin sonsuzluğa yakın derecede iman edenler, şehit olmakta büyük bir haz, zevk duymuşlardır. Harp meydanlarında kahramanca dövüşen ve düşmanda yılmayan Müslüman asla düşmandan yüz çevirmemişlerdir. Halbuki dünya zevklerine aşırı derecede düşkün olanlar ve ahirete inanmayanlar, güçlü gördükleri düşmanları karşısında tutunamayıp harp meydanını terk etmişlerdir. Durum, bugünde böyledir. 

Ancak mü'min olanlar şehit olur. Allah'a ve onun dinine inanmayanlar ahirette şehitlik muamelesi yapılmaz. Şehitler dünya ve ahirette, durumlarına göre olanlar, öldükleri vakit üzerinde bulunan kanlı elbiseleri ile gömülür ve yıkanmazlar. Allah'u Teala'nın huzuruna harpte yaralanıp şehit oldukları andaki durumları ile gelirler. Yaralarından akan kan misk-ü amber gibi kokar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...