Ana içeriğe atla

İNANLARA YAPILAN BASKI, İŞKENCE ZULÜM... VE HİCRET

Allah Resulü (s.)'nün bağlılarının sayısı az, maddi güçleri de zayıftı. Düşmanları ise, Ehli Kitab' tan, ilim sahiplerinden, müşrik Araplardan, tanrısızlardan ve putperestlerdendi. 
İnananların bir zorlama ve baskı sonucu inandıkları gibi bir şüpheye yer bırakmayacak kadar güçlü ve çoktular.  Aksine inananlar kendilerini tehlikeye attıklarını, her türlü tehlike, hakaret ve işkenceye maruz kalacaklarını bile bile ona inanıyor ve katılıyorlardı. Kasas suresinde şöyle buyrulmaktadır:
"Onlar boş söz işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. "Bizim işlediğimiz bize sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun (Hoşça kalın). Cahillerle ilgilenmeyiz." derler." (Kasas, 55)
Bu ayeti daha önce ilim ve Kitab sahiplerinin Kurana inandiklarına dair bir belge olarak sunmuştuk. Aynı șekilde Furkan suresinde inanmış grupların kınama, azar ve takılmalara hedef olduğunu güçlü bir şekilde gösteren başka bir ayet daha mevcuttur:
 "Rahman'ın kulları yeryüzünde mutevazi olarak yürürler. Cahiller onlara takıldkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler." (Furkan, 63)
Şirki ve cahili adet ve alışkanlıkları atarak Allah in Resulu' nün çağrısına katılan Kureyşli gençlerin birçoğuna babaları, amcaları, zenginler ve ileri gelenler tarafından yapılan baskı, işkence ve onları eski çizgilerine çevirme çabaları arttıkça arttı. Bu yüzden ilkin Allah ve Resulu onlara Habeşistan'a hicret etmeye izin verdi. Onlar da dinlerinin gerektirdiği şekilde hicret edip ülkelerini terk ettiler. Böylece dinleri uğrunda mallarından, vatanlarından, akrabalarından ve kendi çıkarlarından feragat edip onunla doğru yolu buldukları hak dinleri için en büyük fedakarlık örneğini vererek ona olan bağlılıklarını ve kendinden geçişlerini en güzel şekilde ifade ettiler. Nitekim Nahl suresinin şu ayetleri bu olaya işaret etmektedir:
"Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşke bilseler. Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir."
 (Nahl, 4142)

Azgınlar, hicret etme imkanını bulamayan bazı güçsüzleri dinden dönmeye mecbur etmişlerdi. Yalnız onlar da yakaladıkları ilk fırsatı ganimet bilerek aileleriyle birlikte hicret ederek yeniden İslam'a ve onun uğrunda cihada dönmüşlerdi ki, Nahl suresinin bu ayetleri bunu ifade etmektedir:
"İnandıktan sonra Allah'ı inkar eden, kalbi imanla yatışmış olduğu halde (inkara) zorlanan değil, fakat küfre göğüs açan (küfürle sevinç duyan) kimselere Allah'tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. Bu onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın da inkar eden kavmi doğru yola iletmeyeceğinden ötürü böyledir. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve işte gafiller de onlardır. Gerçekten onlar, ahirette ziyana uğrayacaklardır. Sonra Rabbin, şunların şu işkenceye uğratıldıktan sonra göç eden, sonra savaşan ve sabredenlerin yanındadır. Elbette (bütün) bunlardan sonra Rabbin bağışlayan, esirgeyendir." (Nahl, 106-110) 

Bu konumda dikkatlerimizin çekildiği son derece bağlılık ve büyük fedakarlığın somut bir örneği vardır. Ayet dinden dönen bazı kimselerin güvenlik ve refah tutkularından ötürü mürtet kalmaya devam ettiklerini ifade etmektedir; fakat bu fedakarlık şeklini bozacak bir durum değildir. Çünkü mü'minlerin sınanması başka bir deyişle dinlerinden dönmeye mecbur bırakılmaları kadın, erkek ayrımı yapmadan çok erken bir dönemde başlamıştır. Nitekim ilk inen surelerden bir tanesi olan Burûc suresindeki bir ayet de bunu belgelemektedir: 
"İnanmış erkek ve kadınlara işkence ederek onları dinlerinden çevirmeye uğraşanlar, eğer tövbe etmezlerse, onlara cehennem azabı vardır. Yakıcı azap da onlarındır."(Burûc, 10)

Biraz önce verdiğimiz Nahl suresinin ayetine ek olarak birazdan sunacağımız ayetler gibi daha başka ayetler de aynı hususu belgelemektedir:
1. Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksız yere saldırmayın, çünkü Allah haksız yere saldıranları sevmez. Onları nerede yakalarsanız öldürün. Onların sizi çıkardıkları yerden Siz de onları çıkarın! Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlarla savaşmayın ki, onlar da sizinle orada savaşmasınlar. Fakat onlar sizinle savaşırlarsa hemen onlarla savaşın. Kafirlerin cezası böyledir. (Bakara, 190-191)
2. Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselamı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır.Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır .” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir). (Bakara, 217)58
3. Nitekim Rableri de onlara (dualarını kabul ederek şöyle) cevap verdi: “Şüphesiz Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden (hayırlı) bir işte bulunanın işini (ve ücretini) boşa çıkarmayacağım. (Zaten) Sizin kiminiz kiminizdendir. (Mü’minler birbirlerinin destekleyicisi konumundadır.) İşte, hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılıp sürgün edilenlerin ve Yolumda işkence görenlerin, (zalimlerle) çarpışıp öldürülenlerin, (bunların) mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevap) tır. (O) Allah ki; karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır.” 
(ALİ İMRAN:195)

Habeşistan'a hicret etmeyenlere işkence ve baskı arttıkça arttı. Bir süre daha dayanabildiler. Yesrib'in (Medine-i Münevvere) Evs ve Hazrec kabilelerinin ileri gelenlerinden bir grubun Islâm'a girmesiyle Allah ve Resulü Medine'ye hicret etmelerine izin verdi. Böylece Allah Resulü ve arkadaşlarını Medine'ye hicrete davet edip kucak açan Medineli Müslümanlar, Müslümanlara yardım etmeye ve onları savunmaya söz verdiler. Bunun üzerine mal, can, vatan, akraba ve çıkarlarından yaptıkları feragatle, Allah'ın Din'i uğruna yaptıkları fedakarlıkla gruplar halinde kadın, erkek hicret ederek o göz kamaştırıcı şekli yeniden ortaya koymakla dinlerine olan bağlılıklarını daha önce arkadaşlarının yaptıkları gibi dindeki katılım ve coşkularını ifade etmiş oldular. Nitekim Haşr suresinin şu ayeti de bunu ifade etmektedir:
 "...Bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'a ve Peygamberine yardım eden muhacirlerindir. Íşte doğru olanlar bunlardır." (Haşr, 8) 

Nitekim Haşr suresinin bundan sonra gelen ayeti haykırırcasına güçlü bir ifadeyle hicrettern önce Mekke'den gelen muhacirlere kucak açan onları davet eden Evs ve Hazreçli ileri gelenlerin ve yakınlarının imanına işaret etmektedir.

(Daha önce Medine'yi) yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir ihtiyaç bulmazlar ve kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkārlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir." (Haşr, 9)

Olup bitenlerden sonra tehlikeyi sezen Kureyş'in kafir liderleri Enfal suresinin şu ayetinin de ifade ettiği gibi Hz. Peygamberin durumunu görüşmek üzere toplandılar :
"inkar edenler, seni tutup bağlamak, öldürmek ya da sürmek için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en iyisidir." (Enfal,30)

Tevbe suresinin şu ayetinin de işaret ettiği gibi Allah o sırada Resul'ünün çevresiyle birlikte hicret etmesine izin verdi:
 "Ona yardım etmezseniz, bilin ki, inkar edenler onu (Mekke'den) çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak ona Allah yardım etmişti. Arkadaşına "Üzülme Allah bizimledir." diyordu. Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hakimdir." (Tevbe, 40)

Mümtehine suresinde Allah Resulü ve ashabının kafirlerin işkenceleri sonucu hicret etmeye mecbur kaldıklarına işaret eden daha başka ayetler de mevcuttur:
Ey inananlar, düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinip onları sevmeyin, onlara haber yolluyorsunuz ama onlar, size gerçek olarak gelen şeye kafir olmuşlardır da Peygamberi ve sizi, Rabbiniz Allah'a inanıyorsunuz diye yurdunuzdan çıkarıyorlar; benim yolumda savaşmak ve razılığımı arayıp elde etmek için yurdunuzdan çıktıysanız, bu, böyle; siz, onlara sevgiyle sır veriyorsunuz ve bense sizin gizlediğiniz şeyi de daha iyi bilirim, açığa vurduğunuz şeyi de ve sizden kim bu işi yaparsa gerçekten dedüz ve doğru yoldan sapmış, yolunu kaybetmiş gitmiştir. Size üst olurlar da ele geçirirlerse düşman olurlar size ve ellerini ve dillerini, kötülükle uzatırlar size ve onlar isterler ki siz kafir olasınız. (Mümtehine, 1-2)
Kimisi de Allah Resulü ve Mü'minlerle birlikte geçerli mazeretlerinden ötürü hicret etmeye yol bulamadı. Bunlar işkence ve baskı altında kalmaya devam ettiler. Kimisi de Müslümanlığını gizlemek zorunda kalmıştı. Nitekim sunacağımız şu ayeti kerimeler de bunu ifade etmektedirler:

1. Ne oluyor size ki zayıf ve aciz erkeklerle kadınlar ve çocuklar, Rabbimiz bizi ahalisi zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla deyip dururlarken siz, Allah yolunda savaşmıyorsunuz? (Nisa, 75)

2. Melekler, nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken ne haldeydiniz derler. Onlar da, yeryüzünde derler, aciz kişilerdik biz. Melekler, Allah'ın yeri geniş değil miydi derler, siz de hicret edeydiniz. İşte onlardır yurtları cehennem olanlar ve orası, ne de kötü bir yurttur. Ama hiçbir gücü olmayan ve kendileri göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç. Umulur ki Allah bunları affeder. (Çünkü) Allah Affedicidir, Bağışlayıcıdır. Kim de Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde barınacak çok güzel ve bereketli yerler bulacak, genişlik (ve bollukla karşılaşacaktır) . Allah'a ve Resulü'ne hicret yapmak (Kur'an ve Sünnet nizamına kavuşmak) üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelip (bu dünyadan ayrılan) kişinin ecri ise şüphesiz Allah'a (kalmıştır). Allah Bağışlayıcıdır, esirgeyip merhamet buyurandır. (Nisa,97-100)

3. (O müşrikler ve zalimler) Onlar ki (Hakkı) inkâr edip (kâfir olanlar) ve sizin Kâbe’yi ziyaretinizi ve bekletilen hediyeleri (kurbanları) yerlerine (Mina’ya) iletilmesini engelleyip alıkoyanlardır. Eğer (bazı mazeret ve mecburiyetlerle hicret edemediklerinden dolayı hâlâ Mekke’de bulunup) kendilerini henüz tanımadığınız (bazı) mü’min erkeklerle mü’min kadınları, bilmeyerek çiğnemeniz (kâfir zannedip öldürmeniz) sebebiyle vicdan azabına kapılmanız ve kınanmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemez ve barış yapmanıza izin çıkmazdı.) Dilediğine rahmet etmesi (pek çok Mekkeli müşriki hidayete erdirmesi) için Allah böyle yapmıştır. Şayet onlar (Mekke’deki gizli mü’minlerle müşrikler) birbirinden açıkça seçilip ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elim bir azaba hemen çarptırırdık. (Feth, 25)

Mümtehine suresinde bazı Müslüman hanımların hicret etmeye güçlerinin yetmediği ve kafirlerin eşi olduklarını fakat yakaladıkları ilk fırsatı değerlendirerek, kocalarını, vatanlarını, çıkarlarını terk ederek Allah Resulü ve ashabına kavuşmak için hicret etmek suretiyle erkeklerin yaptığı eşsiz fedakarlığa benzer bir fedakarlıkta bulundukları ifade edilmektedir:

Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. (Gerçi) Allah, onların imanlarını daha iyi Bilendir. Şayet (hakikaten) mü'min kadınlar olduklarını (dini gayretle ve iyi niyetle yola çıktıklarını) bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helâldir, ne onlar bunlara helâldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda da artık size bir günah ve sıkıntı yoktur. Kâfir (kadın) ların ismetlerini (nikâhlarını kendi üzerinizde) tutmayın (onları bırakın) ve (onlar için) harcadıklarınızı (mehir miktarını geri) isteyin. Onlar (kâfirler) de (mü'min kadınlara veya kocalarına) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda (adaletle) hükmeder. Allah Bilen’dir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.
(Mümtehine, 10)

Siyer kitaplarında hicret konusunda mazur olan Müslümanlar, hicret etmesinler diye tutuklanıp prangaya vurulanların ve hapse atılanların olduğu ifade edilmektedir. Ensardan (Medine'nin Arap halkı) inanan ilk kafile, Haşr suresinin şu ayetinde ifade edildiği gibi Allah Resulü onlara
hicret etmeden önce onlar Allah Resulü'ne inanmışlardı.
"Ve onlardan önce o yurda (Medine've) yerleşen, sarılanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler ve Onlara verilen (ganimet)lerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç
(eğilim) duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile (göç eden kardeşlerini) öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir." (Haşr, 9)

Öyle ki siyer kitapları, Allah Resulü Medine'ye hicret etmeden önce Medine'de İslam'ın girmediği tek bir evin olmadığını yazmaktadır. Bütün bunlar, Mekke'de inananların ve daha sonra Allah Resulü Medine'ye hicret etmeden önce Medineli inananların imanlarının, Allah Resulü'nün Peygamberliğinin ve çağırdığı yüce ilkelerin doğruluğunun belirgin işaretlerini gördükten sonra onlarda önüne geçilmez itici bir tutku halini aldığını teyit etmektedir.

İZZET DERVEZE-KUR' AN CEVAP VERİYOR 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...