Ana içeriğe atla

ZALİMLERİN UYKUSUNU KAÇIRAN BİR UYKUNUN HİKÂYESİ



Ashabı Kehf’in hayat serüveninden alacağımız birçok ibret var… 

Onlar Allaha iman eden bir avuç gençti… İmanlarına yar olmayan şehirleri sarayları terk edip dağları, mağaraları mesken edinmişlerdi… Onlar şehirde sarayda kaldıkları süre içinde boş durmamış, yüreklere iman, hayata umut tohumu ekmişlerdi… Ne makamları ne de rahatları onları davalarından, adamlıklarından edebilmişti… Davalarının yaşama imkânının kalmadığını gördüklerinde gözlerini hiç kırpmadan davalarının yaşaması için yaşadıkları şehri, görev yaptıkları sarayı terk etmiş bilmedikleri, tanımadıkları yeni yurtlara yürümüşlerdi… 

Bir mağaraya girip dinlenmiş ve orada uyuyakalmışlardı… Ancak bu sefer ki uykuları her zamankinden farklıydı, uykudan ancak 300 küsur yıl sonra uyanabilmişlerdi… Gözlerini açtıklarında, şehrin sokaklarını adımladıklarında kaçtıkları şehrin müşahede ettikleri şehir olmadığını görmüşlerdi… Zira her şey değişmişti… Şehirde yaşadıkları süre zarfında ektikleri iman tohumları filizlenmiş, emekler meyve vermişti… Şehir tümüyle imana gelmişti… Onları kovan, hayatlarına kasteden zalim iktidar devrilmişti… Artık batıl zail olmuş hak hakim olmuştu… 

Ashabı Kehf’in hayatları ve mücadeleleri bizlere şu mesajları vermektedir:

“Belki Ashabı Kehf gibi emeklerinizin karşılığını 300 yıl sonra göremeyebilirsiniz ama ektiğiniz tohumların zamanla filizleneceğinden, emeklerinizin meyve vereceğinden asla şüphe etmeyin…”

Ashabı Kehf’in gençlerden oluşması, hakka adanan gençliğin zalimlerin kalbine korku saldığını, zalimlerin daha çok imanlı gençlerden rahatsız olduklarını gösterir… Her dava gençlerin omuzlarında geleceğe taşınır, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. Yahya ve Hz. İsa’nın genç yaşta peygamber olmaları ve ashabı Kehf’in mücadeleleri bize “gençlere ve gençliğe” önem vermemiz gerektiğini gösterir… 

Zalimlerin imanlı gençleri şehirlerinden, saraylarından, kurumlarından kovarak, yaşam haklarını ellerinden alarak davanın önüne geçmeye çalışmaları hiçbir fayda vermeyecektir… Korktukları başlarına gelecektir… Dava erlerinin çekilmesi, hapislere kapatılmaları veya sürgüne maruz bırakılmaları ile İslam sahadan çekilecek değildir…

Ashabı Kehf’in şehri, sarayı terk edip davaları için dağları, mağaraları mesken edinmeleri, davanın yaşama alanının kalmadığı yerlerin terk edilmesi gerektiğini, konfor ile kulluk arasında bir tercihe zorlanıldığında konforun değil kulluğun tercih edilmesi gerektiğini, rabbe kulluğun yaşandığı bir mağaranın rabbe isyanın yapıldığı bir saraydan daha hayırlı olduğunu anlatır…

Ashabı Kehf’in zorlu bir mücadeleden sonra uykuya dalmaları bizlere “bir şeyler yapmadan başınızı yastığa koymayın, dava için gerekli koşuşturmaları yerine getirmeden uyumaya kalkmayın, öyle bir uyku uyuyun ki uykunuz zalimlerin uykusunu kaçırsın, varlığınız zalimlerin kalbine korku salsın…

Davanız için çalışın çabalayın ama sonuç odaklı değil süreç odaklı hareket edin… Unutmayın! Çalışmak sizden neticelendirmek rabbinizdendir… Unutmayın! Siz hareket ettiğinizde Rabbiniz bereket verecektir…


13. 01. 2022

Cahit Karaalp

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...