Ana içeriğe atla

İnkârcıların Önderleri Güç, Mevki ve Sermaye Sahipleridir

Münafıkların konumunu örnekleyen ayetler bir kenara bırakılırsa çeşitli inkâr konumlarını örnekleyen ayetlerin tamamının Mekki ayetler olduğu görülür. "Bu konumları birinci derecede Mekke döneminde idi."sözüne itibar edilebilir. Bu söz yabana atılmaz. Aşağıda sunacağımız ayetlerde görüleceği gibi Kur'an-ı Kerim'de bu tutum sahiplerinin liderler, başkanlar, zengin ve hatırı sayılır kimseler olduğu, halk kitlesinin etkin güç ve teşvikleriyle onlara uyduğunu ifade eden ayetler mevcuttur: 

1. Sabah-akşam, Rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın. Böylece, "Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?” demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir? (En 'am, 52-53) Müşriklerin liderleri Allah Resulü ile oturup konuşmak için ondan mü'min fakirleri kendisinden uzaklaştırmasını istiyorlardı. Tıpkı ayetin ifade ettiği gibi onlarla alay ediyorlardı.

2. Böylece biz her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları, uydurdukları şeylerle baş başa bırak. Ahirete inanmayanların kalpleri ona kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçlan işlemeye devam etsinler diye (böyleyaparlar). (En'am, 112-113) 

3. Böylece her kasabanın ileri gelenlerini orada hile yapan suçlular kıldık. Oysa yalnız kendilerine hile yaparlar da farkına varmazlar. Onlara bir ayet geldiği zaman, "Allah'ın Peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe inanmayız. " derler, Allah, Peygamberliğini vereceği kimseyi daha iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve hilelerinden ötürü şiddetli bir azap isabet edecektir. (En 'am, 123-124) 

4. A'raf ehli, simalarından tanıdıkları adamlara; "Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamalarınız size fayda vermedi. Allah 'ın rahmetine erdiremeyeceğine yemin ettikleriniz bunlar mıydl? diye seslenirler. (Oysa Allah onlara şöyle der): "Cennete girin, size korku yoktur, sizler mahzun da olmayacaksınız. " (A 'raf, 48-49) 

5. İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkarlar; güçsüzler, büyüklük taslayanlara: "Doğrusu biz size uymuştuk. Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?" derler (Cevap olarak) "Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi eriştirildik. Artık sızlansak da sabretsek de birdir, çünkü kaçacak yerimiz yoktur. " derler. (İbrahim, 21) 

6. İnkâr eden, Allah'ın yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık azap üstüne azap veririz. (Nahl, 88) İnkâr ediyorlar ve başkalarını da inanmaktan men ediyorlar.

7. Nefsini, sabah-akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber tut. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevasına uyan kimseye uyma. (Kehf, 28) Hz. Peygamber, ileri gelenlerle zenginlerin doğru yola gelmelerini çok isterdi. Çünkü kitleler üzerindeki etkinliklerini görüyordu. 

8.Ayetlerimiz onlara apaçık okunduğu zaman inkar edenler inananlara:"Bu iki topluluktan hangisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?"derler (Meryem, 73) Kâfirlerin ileri gelenleri ve zenginleri müminlerden daha ilerde oldukları mal ve canlarıyla onlara "Bizim Allah katındaki payımız daha fazladır." dercesine üstünlük taslayıp caka satarlardı. Bilakis bu husus Mü'minun suresinin 51-52. ile ve daha sonra gelen Sebe Suresinin 35. ayetlerinde anlatılmaktadır.

9. Onlara ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman, inkâr edenlerin yüzlerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine ayetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Size bundan daha fenasını haber vereyim mi? Allah'ın inkârcılara vaat ettiği ateş! Ne kötü bir dönüştür!” (Hacc, 72) 

10. Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi sanıyorlar? Hayır, farkında değiller. (Mü 'minun, 55-56)

11. (Allah): 'Sinin orada, Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! İnandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin.' diyordu. Siz ise onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır.” der. (Mü 'minun, 108-111) 

12. Böylece biz her Peygamber için suçlulardan bir düşman var ettik. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. (Furkan, 31) 

13. İnkâr edenler, inananlara: "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz taşırız." derler. Oysa kendileri onların günahlarından hiç birini yüklenecek değillerdir. Doğrusu onlar yalancıdırlar. (Ankebut, 12) 

14. "Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan saptırdılar." "Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat." derler. (Ahzab, 67-68) 

15. ...Sen bu zalimleri, Rablerinin huzurunda dikilmiş oldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen! Güçsüz sayılanlar, büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık." derler. Büyüklük taslayanlar da, güçsüz sayılanlara: "Size doğruluk rehberi geldikten sonra sizi ondan biz mi alıkoyduk? Hayır, siz zaten suçlu kimselerdiniz.” derler. Güçsüz sayılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır, gece-gündüz hile kuruyor ve bize Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz. " derler. Azabı gördüklerinde ettiklerine içleri yanar. İnkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar vururuz. Yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler? Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kasabanın varlıklı kimseleri, onlara: "Biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz, diye gelmişlerdir. "Malları ve çocukları en çok bizleriz, azaba uğratılacak da değiliz. " derlerdi. (Sebe', 31-35) 

16. Kendilerine bir uyarıcı gelirse ümmetler içinde en doğru yolda gidenlerden biri olacaklarına bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat kendilerine uyarıcının gelmesi - yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü düzen kurmak ile uğraştıklarından- sadece nefretlerini artırdı. Oysa kurulan kötü tuzak ancak sahibini kavrar... (Fatır, 42-43) 

17. Onlara: "Allah'ın size verdiği rızıktan sarf edin." denince inkâr edenler inananlara: "Allah dilerse doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız. " derler. (Yasin, 47) 

18. Onlardan ileri gelenler; "Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Öteki dinde de bunu duymadik. Bu ancak bir uydurmadır. Bu ihtar (Kur'an) aramızdan ona mı indirildi?" dediler. (Sad, 6-8) İleri gelen müşriklerin dedikleri bunlar; çünkü onlar kendilerini Allah'ın Kur'an'ı onlara indirmesine daha layık görüyorlardı. Onlardan zengin ve daha ileri gelenlerden olmayan Muhammed (s.)'e Kur'an'ın Allah tarafından indirilmesini inkâr ediyor ve yadırgıyorlardı.

19. "Bize ne oldu ki, kötülerden saydığımız adamları (burada) göremiyoruz. " dediler. "Hani onlarla alay ederdik. Yoksa gözlerimiz mi onları kaçırdı?” (Sad, 62-63) 

20. Gerçek kendilerine geldiği zaman: "Bu bir büyüdür. Doğrusu biz onu inkâr ediyoruz. " dediler. "Bu Kur'an iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik; birbirine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir. (Zuhruf, 30-32) Kur'an-ı Kerim'in Mekke ve Taif'ten bir büyük adama indirilmemesinden hoşlanmayıp Hz. Muhammed'e indirilmesini yadırgadılar. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim dünya hayatında insanlar arasındaki maddi olanakların eşit olmamasının menfaatlerin değiş-tokuşu için sosyal bir düzen olduğunu; Peygamberliğin ise ilahi bir rahmet, Allah katından bir tercih ve seçim olduğunu ve onun ahlakı ve yaşantısıyla ehil olana verildiğini vurgulayarak cevap vermektedir.

21. Çünkü onlar, bundan önce, dünyada nimet içinde bulunurlarken büyük günah işlemekte direnir dururlardı. (Vakıa, 4546) 

22. Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği önleyen, aşırı giden, suç işleyen (günahkâr), çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye tümüne itaat etmeyesin. Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: "Öncekilerin masalları" dedi. (Kalem, 10-15) 

23. Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları baş başa bırak ve onlara az bir zaman ver. (Müzzemmil, 11) 

24. Tek olarak yaratıp, kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim, nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi Bana bırak. Hala da artırmamı umuyor. Hayır, hayır; çünkü o, Bizim ayetleyimize karşı son derece inatçıdır. (Müddessir, 11-16) 

25. Ama sen kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun; onun arınmamasından sana ne? Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun. (Abese, 5-10)

26. Çoklukla övünmek sizi (o derece) oyaladı ki, kabirleri (dahi) ziyaret ettiniz. (Tekasür, 1-2) 

27. Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline! Malının, kendisini ölümsüz kılacağını sanır. (Hümeze, 1-3) 

Bunca ayeti vermekten maksadımız, ortaya koymak istediğimiz ifade gücünün açığa çıkmasıdır. Hakikaten bu ileri gelen adamların Peygamberin s. çevresinde ve bütün Arap toplumunda tehlikeli bir etkinlik ve rolleri vardı. Öyle ki liderleri ve özellikle zengin liderleri (çoğu kere bu toplumda zenginliğin gereği olarak liderlik, bu ikilem ile gerçekleşmişti) güçlü bir etkinliğin keyfini çıkarıyorlardı. Emrettiklerinde itaat ediliyor, çağrılarına icabet ediliyor, kovdukları kurallara uyuluyordu. Müşküllerde, zor şartlarda ve davalarda son söz onların oluyordu. Allah Resulü (s.) çağrısına ve Rabbinin buyruklarını tebliğe başladığı zaman henüz gençlik pilarını çok geride bırakmış değildi. 

Zamanda servet ve liderlik alanında da ortaya çıkmış değildi. Çağrısına icabet edilen, insanların onunla doğru yolu bulduğu bir mürşit olması, başkalarını bir sancak altında toplaması onlara çok ağır geldi. Bu olacak şey değildi onlar için. Karşı çıktılar. Çünkü başkalarını örnek almak suretiyle Peygamberin s. sancağı altında toplanmaları istenen ve çağrılanlar bizzat kendileriydi. Bu işten ötürü büvüklük taslayarak ondan hoşlanmadılar. "Bu iş gerçek olsaydı bu çağrı için bizzat kendileri çağrılmak ve bu görevin yükümlülüğü onlara teklif edilmeliydi.” Çünkü insanlar sadece onlara icabet etmekteydi. Bu yüzden "Biz dururken bu Kur'an nasıl ona inebilir?" diye söylenip soruyorlardı ve: "Biz, Allah'ın Peygamberlerine verilenin bir benzeri bize de verilmedikçe veya her birimize Allah'tan bir kitap inmedikçe..." diyerek tıpkı daha önce verdiğimiz ayetlerde geçtiği gibi onunla alay ediyor ve durumunu küçümsüyorlardı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİFELİĞİN KAYIP HALKASI: ABDULLAH BİN ZÜBEYR

                                                                                               GÜLSÜM AÇAN  İslam Tarihi’nde Abdullah b. Zübeyr doğumundan vefatına kadar geçen sürede birçok önemli olayda aktif rol oynamıştır. Müslümanlar Medine’ye göç ettikleri zaman Yahudiler Müslümanlar’a büyü yaptıklarını ve artık çocukları olmayacağı şeklinde söylentileri yayınca Müslümanlar bu durumdan oldukça üzüntü duydular. Medine’de Hicretten sonra ilk Abdullah b. Zübeyr’in doğumu Müslümanlar açısından büyük bir mutluluk oluşturdu ve adı bizzat Rasulullah tarafından konuldu. Küçük yaşlarda babası Zübeyr b. Avvam ile birlikte Suriye’nin fethine ve 634 yılında Yermük Savaş’ına bizzat katıldı....

ÖLÜMDEN SONRA TEKRAR DİRİLMEK

Ebedi hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra tekrar dirilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim'de bu husus hakkında varid olan ayetler muvacehesinde tekrar dirilme muhakkak olacaktır. Buna inanmayan mü'min olmaz.  İmanın şartlarından biri de, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye (Ba'su badel mevte), Allah-u Teala'nın, inayeti ilahiyesini tekmil için luzüm vardır. Bu da ahiret gününe iman etmeye icap ettirir. Ahiret gününe iman etmek, Allah'a iman etmek demektir. Ahiret gününe inanmayan Allah'a da inanmamış ve Allah'ın gönderdiği Peygamberi tasdik etmemiş olur.  Ahiret günü İsrafil (AS)'ın su'ra birinci defa üflemesinden, ikinci defa üflemesine ve ondan sonra cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme girmesine kadar geçen zamandır. Veyahut, nefha-i saniye (ikinci üfleme) den başlayarak sonsuz olarak devam edip giden zamandan ibarettir. Birinci ve ikinci defa su'ra üflemesinin arasın...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...