Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MAHŞERDE HERKES AMELİNE GÖRE HESAP VERECEK

Kıyamet günü, mahşer yerinde herkes ameline göre muamele görür. Dünyada iken Allah'u Teala'nın emirlerini görmeyeneler kör, işitmeyenlerde sağır olarak yaratılıp haşrolunacaklardır. Allah'ın yasak kılmış olduğu hususlarda kaçınmayan, Allah'a asi olarak yaşayan ve böylece tevbe etmeden ölen kimselerin yüzleri kapkara olarak mahşerde bulunurlar. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: - Kim bu dünyada kör olursa o,  (kimse)  ahirette de kördür, yolca da şaşkın ve sapıktır. -  Her kimde benim zikrimden  (Kuran'ımdan)  yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak hasrederiz. (O kimse)  şöyle der: ''Rabbim beni niçin kör olarak haşrettin. Halbuki ben gözlü idim, görüyordum.'' Allah buyuruyor ki:  '' Cezan böyle, sana ayetlerimiz geldi de onları unuttun. İşte  (onları unuttuğun gibi)  bugün de öylece unutuluyorsun.  (Körlük ve azap içinde bırakılıyorsun). Bu iki ayeti celile ne kadar açık olarak beyan ediliyor kafir, as...

KABE ve MESCİD-İ AKSÂ

      Kabe'nin manevi anlamı için diyebiliriz ki o bize bir yandan da şöyle bir mesajdır ki böbürlenen insanoğluna, sen eğer benim rızamı istiyorsan, ne olursan ol nasıl bir meşgaletle uğraşıyorsan uğraş, çölün ortasında sana gösterdiğim yere günde 5 defa yüzünü çevirip minnetle secde edeceksin. Kibrini ayakların altına alırsan insanlığını Miraca çıkarıp yücelteceksin.       İnsan çift kutuplu bir varlıktır, ne ahiretini görmezden gelebilir ne de dünya hayatını gözardı edebilir. İkisini itidal üzere en güzel şekilde idare etmek zorundadır. Kabe nasıl bizim uhrevi yönümüzün temsili ise Mescid-i Aksa yani Kudüs de bir yandan bizim dünyevi vechimizi gösterir. Medeniyyet tasavvurunun ortaya çıktığı, bereketli yeşilliğin dolup taştığı bereketli "vadedilmiş topraklardır".       İlk kıblemiz olan bu kutsal mekanın uzun yıllardır işgal altında olması bizim de kısmen tek yönlü olmamıza sebep olabiliyor. 'Uzak' anlamın...

DOĞRULUK PAHALIDIR ÜSTADIM

Öyle bir hayat yaşasın ki en büyük düşmanınız bile size bu yalancı olamaz desin. Evet son peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa efendimiz öyle idi ashabı öyle idi çünkü Müslümanlara ;siz her şeyi yapabilirsiniz ama asla ve asla yalancı olamazsınız diye buyur du son elçi ... Evet doğruluk müslümana verilen en büyük imtihandır zannımca.  Doğru insan kimdir? Peki!  Doğru insan :güvenilir dir, dürüsttür, merttir, hak yemez ve tenezzül etmez de. Doğru insan öyle biri dir ki en sevdiklerinden çok ondan en nefret edenler onu parmakla gösterirler..  Doğru insana can da mal da ev de emanet edilir... Çünkü her insana doğru dur denilmez...  Biz müslümanlar olarak ilk vazifemiz iman dır ondan sonra da iman ettiğimizin emirine uymaktır...  Müslümanın bir sürü tanımı yapılmıştır yapılması gerekirde zannımca tek bir tanım sınırlamak anlamına da gelir hem...  Bizim müslaman tanımımız bu yüz yılda şöyle dir; Şehadet kelimesini kendi idraki ile yapan ve bunun sorumluluğunu da k...

ALLAH RESÛLÜ VE ASHÂBINDAN MİZAH VE ŞAKALAŞMA ÖRNEKLERİ

Allah Resûlünün Şaka ve Espri Anlayışı   Ebû Hureyre anlatıyor: Bir defasında sahâbiler Resûlullah'a: "Ey Allah'ın Resûlü, sen bizimle şakalaşıyorsun!” dediler. Resûlullah, "Şaka bile yapsam ben sadece gerçeği söylerim!” buyurdu.  Allah Resûlünün, Bir Adamla Şakalaşması  Enes b. Malik anlatıyor: Bir adam, Allah Resûlüne geldi ve onu devesine bindirmek istedi. Allah Resûlü adama: "Biz de, seni devenin yavrusuna bindirelim.” dedi. Adam: "Ey Allah'ın Rasûlü, devenin yavrusuna nasıl bineceğim?” deyince, Peygamberimiz şöyle buyurdu: " Bütün develeri dişi deve doğurmaz mı?"  Resûlü Ekrem'in Yaşlı Bir Kadınla Şakalaşması Hz. Hasan anlatıyor: Yaşlı bir kadın, Rasûlullah'a geldi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rcsûlü! Allah'a, beni cennetine koyması için dua et.” Allah Rasûlü: "Ey filânın annesi, yaşlı hanımlar cennete giremeyecekler.” dedi. Kadın, arkasına döndü ve ağlayarak gitti. Allah Rasûlü, "O kadına haber verin ve deyi...

MODERN DÜNYADA MUTLULUK ARAYIŞI

           Haz ile mutluluğu birbirine karıştıran bir modern insan profili ile karşı karşıyayız bugün… Modern birey, artık mutluluğu haz aldığı şeylerde görmektedir…  Hızlı yaşayan hazza teslim modern insanın bugün tatmin etmek için çabaladığı en büyük haz, “hır” hazzıdır… Yani “kavgadır”… Modern insan; hırçın, saldırgan, tacizkar ve tavizkardır… Ezebildiğini ezer, taciz eder; ezemediğine ise tavizler serdeder… Yani modern insan, ya tacizkardır ya da tavizkar… Modern insan “hır” hazzından sonra “hırs” hazzını tatmin eder…           Maalesef bugün modern medeniyetin temeli “haz”, yolu “hız”, akibeti ise “cız” dır… İnsanın yüreğini “cız” edecek, kalpte hep “cız” olarak kalacak sonuçlar doğurur… Modern medeniyetin ilk durağı doyumsuzluk son durağı ise pişmanlıktır… Modern medeniyet, hazlı ve hızlı bir şekilde yolunu alır, en son sızıları miras bırakır… Modern insan hazza ve hıza kurban nesiller inşa eder… Daha doğrusu ...

BİR NEFSİNE SAHİP ÇIKAMADI MI?

Bir sohbetlerinde Hasan-ı Basri Hazretleri "Nasıl ki erkeklerin aslanları varsa, dişi aslanlar da vardır." dedi.  "Kimdir bu dişi aslan?" diye sorulunca, o da dişi aslanın Rabiatül Adeviyye olduğunu söyledi.  Bunun üzerine, zamanın şeyhleri ve mürşitleri Rabiatül Adeviyye'nin evine ziyarete gittiler. Evi o kadar mütevazı idi ki dünyalık birkaç parça eşyadan başka hiç bir şey yoktu. Evinde ışık dahi bulunmamakta, karanlık bir yerdi. Gelen ziyaretçiler, Rabia anamızı tebrik edip bu makama nasıl geldiğini soracaklardı. Hasan-ı Basri o karanlıkta:  "Sen sağa, sen sola, sen de buraya otur." diyerek herkesi yarım ay şeklinde topladı. Bundan sonra: " Mallarımız, çocuklarınız sizin için birer fitnedir.(Teğabün, 15) "Sakın ola ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın.” (Münafıkun, 9) ayetlerini okuyarak sohbete başladı. Çeşitli ayet ve hadislerle Allah'ı sevmenin yollarını anlattı.  Daha sonra sözü Rabia a...

KAPI ÇALAR

Kapı çalar... Sabahın erken saatlerinde... Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden "Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım." diye geçirirsiniz.  Kapı çalar... Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket vardır. Uzattığı kâğıda bir imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. "Artık canım sıkılmayacak" deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp koltuğa uzanırsınız.  Zil çalar... Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta günlerce sürer. "Yaşamak ne güzel!" dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken... Kapı çalar... Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar... Bakarsınız, yine kimse ...

KISAS HAKKI

Ashabın ileri gelenlerinden Medineli Saad bin Rebi, Zeyd'in kızı Habibe ile evli idi. Habibe eşine itaat eden, sözünde saygılı idi. Ama zaman zaman her ailede olabilecek sinirlilikler oluyor, Habibe eşine yüksek sesle bağırıyordu. Ancak, Saad bin Rebi buna sabrediyor; işi şiddete kadar götürmüyordu.  Ne var ki/ Saad'ın bu sabrı Habibe'nin cesaretini arttırmıştı. Habibe bir defasında yine, eşine yüksek perdeden bağırmış; onun sesini kendi sesi içinde boğmuştu. Beyine üstün gelen bir öfkeyle karşılık veriyordu.  Saad bin Rebi, hanımının cüretini bu defa sabırla karşılayamadı. Öfkeyle kaldırdığı eliyle bir tokat vurdu. Tokadı yüzünde şimşek çakmış gibi hisseden Habibe, doğruca babası Zeyd/in evine yollandı. Ağlayarak şikâyette bulundu: "Babacığım, Saad yüzüme öyle bir tokat vurdu ki şimşek çaktı zannettim." Baba Zeydi kızına ne hak verdi/ ne de damadını kötüledi. "Ben bu hususta bir şey söyleyemem. Beyin seni tokatlayabilir mi, bunu da bilemem. Resul...

İSLAM DÜŞMANLARINA KARŞI VERİLEN MÜCADELE VE İSLAM ADALETİ

Allah Resulü'ne inananların kimisi Kitap Ehli/ ilim, cedel ve delil sahibi, kimisi de dahi, parlak fikirli, basiretli/ kuvvetli, kişilikli, işleri kavrama ve etki gücüne sahip lider ve liderlik karekterine sahip insanlardı. Bunların aldatılmış olması veya hayal peşinde koşması mümkün değildir.  Onlar, çağrının dayandığı güçlü ilke ve ıslahatçı, insani, toplumsal, hayati ve psikolojik hedeflerin ötesinde bu çağrının belirtilerine hiçbir kuşku taşımayacak biçimde inanmış olmalıdırlar. Bunların sayıları kalabalıktır. Böylece Allah Resulü'nün, Allah'la ve onun vahyiyle olan ilişkisinin doğruluğu gözle görülür, ispatlanmış, gerçek bir kanaat olmaktadır. Bunu onlardan sonra inkar etmek yaygın, görülmüş, hiç kuşku götürmeyecek derecede inandırıcı, birçok kalabalık grupların gördüğü, tanık olduğu, haber verdiği ve inandığı bir olguyu körü körüne saptırıcı bir şekilde reddetmek ve inkardır. Kaldı ki, bunlar arasında alimler, uyanıklar, son derece zeki olanlar, ileriyi gö...

İnkârcıların Önderleri Güç, Mevki ve Sermaye Sahipleridir

Münafıkların konumunu örnekleyen ayetler bir kenara bırakılırsa çeşitli inkâr konumlarını örnekleyen ayetlerin tamamının Mekki ayetler olduğu görülür. "Bu konumları birinci derecede Mekke döneminde idi."sözüne itibar edilebilir. Bu söz yabana atılmaz. Aşağıda sunacağımız ayetlerde görüleceği gibi Kur'an-ı Kerim'de bu tutum sahiplerinin liderler, başkanlar, zengin ve hatırı sayılır kimseler olduğu, halk kitlesinin etkin güç ve teşvikleriyle onlara uyduğunu ifade eden ayetler mevcuttur:  1. Sabah-akşam, Rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın. Böylece, "Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?” demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir? (En 'am, 52-53)  Müşriklerin liderleri Allah Resulü ile oturup konuşmak için ondan mü'min fakirleri kendisind...

Kitab Ehli ve İlim Sahiplerinin Kur'an Karşısındaki Tavırları

Kur'an-ı Kerim; Peygambere ve Kur'an'a inanan ilim sahiplerinin ve Kitap ehlinden bazılarının Allah'ın vahyini doğrulamalarını, başta Mekke döneminde bilahare Medine döneminde duydukları sevinçleri ve tanıklıklarını köklü, gözle görülür davranışlarını tescil etmektedir. İşte Mekki surelerdeki bu tescillerin bazıları:  1. Kendilerine kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar... (En'am, 20)  İlk akla gelen ve anlaşılan, onlar, Hz. Peygamber(s.)'in davasının doğruluğuna da tanıklık etmekteler. Çünkü onun gerçek olduğunu, onun doğru söylediğini kendi çoluk çocuklarını tanıdıkları gibi biliyorlardı. 2 . Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken, ben ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an'ın), gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için hiç kuşkulananlardan olma. (En'am, 114)  3. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümm...

DAVANIN DERDİYLE DERTLENMEK

Bana “dava, dava” dediğin nedir diyenlere diyorum ki “dava dediğim senin ve tüm insanlığın iyiliği için çalışmak, gerekirse kendimden, ailemden, çocuklarımdan, mal ve makamımdan geçmek, insanlığın iyiliği için, adaletin tahkimi için hiç durmadan çalışmak, tevhid bayrağını hayatın her alanında dalgalandırmak, insanlığı karanlıklardan nura, esaretten özgürlüğe, cehaletten ilme, ataletten azme, umutsuzluktan ümide çıkarmaktır”… Kısacası kardeşim davam insanlığı şeytanilerin ağından kurtarmaktır… Kimi kardeşlerimin atanamadığı için, evliliğinde başarılı olamadığı için, çocuklarını dizginleyemediği için, çevresinde dışlandığı için, parasız-pulsuz olduğu için yıkıldığını, yığıldığını görüyorum ve üzülüyorum… Hâlbuki biz elimizden geleni yapacak, üstünlüğü Allah’a kullukta arayacak ve izzeti dergâhı ilahide arayacaktık… Ne oldu bize? Neden geldik dize?  Kardeşim! Seni yoran özel dertlerin, içinden çıkamadığın bireysel imtihanların varsa onlara gömülüp durma… Kendini çıkmazlara mahkûm etme...